Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Seni kendi bedenimle aldatıyorum her gece

Resim
Seni sevmek, sana imkansız mektuplar, romantik şiirler yazmak, sende, yaşamadığım asil bir ruhu özlemek isterken ve hayatımı yeniden güzellikle yaratmayı düşlerken aklımda vücudun, kasıkların, kolların, kalçalarının hayali var sadece... Kendimi her an seni arzularken yakalıyorum. Normal bir şey değil bu biliyorum. Sana olan bağlılığımın, güvenimin, aklına duyduğum hayranlığın, arzulara, şehvete, sarılma hissine ve nihayetinde sana hoyratça sahip olmaya kadar insafsızca varması beni kahrediyor... Ama o kadar çok istiyorum ki seni, seni kendi bedenimle aldatıyorum her gece. Evet kendi bedenime dokunup, kalçalarımı, kasıklarımı, göğüslerimi haşince hırpalıyorum, kendi erkekeliğime zarar veriyorum seni düşünürken. O bir kadının erkeği mutlu etmek için yaratılmış zevk tuzaklarıyla donanmış sapkın çıplak vücüdu sen de şekil bulurken yalnızlıktan ve sensizlikten parmaklarımı orama burama sokuyorum. Kendimden intikam alırcasına seni arzuluyorum. Bir daha bir daha boşalırken anlıyorum ki sen ol

Yoksun

Resim
Sabah dört suları, Huzurum; Yoksun. Sıçrayarak uyanıyorum ölümlerimden ve huzursuzluğum kedere dönüyor, Kederim ise; ancak seninle teskin olacak pis bir acıya... Gerçeküstü pürüzsüzlükte bilinçaltımın aynalarından yansıyanlar; buğulu, saplantılı, karmakarışık, kaotik ve zevkli: Asma bahçeleri, nemli kıpkırmızı Terra rossa'nın buğusu, karanlık basınca öpüştüğümüz kamelya, ilk kez bir kızın kalçalarını çıplak gördüğüm o boş ev, dayak yediğim sokaklar, ayaklarımı yakan sıcak kumlar, kucağımdaki vahşi eller, kokusunu aldığım güzelliğin, çam ağacına astığımız intiharlarımız, hiç yorgun sevişmelerden sonra yakamadığım sigara, Kahraman Ahmet'i bir vapurun arkasında işsiz ve çaresiz gördükten sonra iç çekişim, vazgeçişlerim, kaçışlarım, sonsuz erteleyişlerim, kabuslarım... İçimdeki nefessin, Zehirli bir iğne gibi, Gözyaşlarınla ıslatıyorsun gözlerimi, Anarşist yanımı besliyor küfürlerin, isyanların, küçümsemelerin, kendine kızmaların, Aldığın yaraları dilimle temizliyorum, köpekleşerek

Zayıflıkların seni daha çok güçlendirir

Resim
Yalnızlığın değişik, bizim yalnızlıklarımıza benzemiyor pek, Hayat yanından geçip giderken karışamamak, bir bedeni özlerken ona dokunanamak dokunamayınca onu kendi bedeninle aldatmak, güzel ve uzun bacaklı bir kadınla dansedememek gibi değil senin yalnızlıkların. Çok eski bir acıyı hatırlayıp, o acının merhemini sürememek gibi senin yalnızlığın, Korunaklı değil senin yalnızlığın, kimseyi sakınmazsın kendinden sen, sivri köşeleri her tarafını yaralasa da umrunda olmaz hiçbir şey ayağa kalkarsın her gerektiğinde. İnsana hasrettir senin yalnızlığın, insanların içinde, insansız zamanlarda. İntihara meyilli, hayalleri çürüten ve çaresiz değildir senin yalnızlığın, senin yalnızlığın; rengarenktir antik bir mahzende arzuları yönetmeyi seven bir aktiristtir bazan. Pişman olmazsın sen yalnızlığından pek, çok çok kendine kızarsın biraz o da gelir geçer ve güzellikler birikir içinde sadece, pişmanlıklar sözkonusu ise. Kullanılmış bir acıya dokunur senin yalnızlığın, tutsak değildir asla, hatta ba

Sevmek

Resim
herkesi sevsem diyorum herkesi ama sokaktaki adamı tuvaletçi kadını dilenciyi çobanı bankacıyı kraliçeyi hırsızı katili sonra aklıma kışla geliyor vazgeçiyorum

Endorfin

Resim
onu ilk gördüğümde o beni görmemişti birlikte olduk onbeş dakika dolmuş durağında onun gitmesi gereken bir evi vardı benimse kanımda endorfin ve dönmem gereken bir hiçlik

Yalnızlık

Resim
Abartılı bir sessizlik Başıboş sabahlar Bahçedeki dut ağacına asılı boş bir salıncak Sürekli ertelenen düşler Kalitesiz bir şişe şarap Sıradan bir aşk Anlamsız ızdıraplar Günaşırı intihar korkusu

Sanırım anladın

Resim
hiç geçmeyecek biliyorum midemdeki ağrı gözlerimdeki sancı kalbimdeki sızı düşlerimdeki sen eksikliğindeki ben olmayan şirazemdeki saçmalık sabah sevişmelerimizdeki özlem gönderime çektiğim gülümsemen göğsümdeki ince parmaklı ellerin üst dudaklarının buğusu mehtaplı gönencim masadaki konuşkan hayaletlerimiz şimdi öfkeyle elinde tuttuğun güvensizlik bulutlarının kıvılcımlı yıldırımları içimdeki çocuğu linç ediyor sanırım anladın temeldeki mutsuzluğumu ondan isyanın acımasızca intikamın oysa şafağımda bir buğday tarlası vardı doğmaya hazırlanan hasat zamanını beklemeden kimsenin giremeyeceği kumral rüzgarlarınla denizin kokusunu taşıdığı sadeliğinle sen sarışın bir çiçektin buğday tarlamızda zeytin ağaçları etrafında dolanırdı elini tutmak için buğday yalazı tarlamın şafağında paylaşamadığın utançların da vardı benim gibi kimseye söyleyemediğimiz dehlizlerimiz vardı bizim denize doğru yürüdüğümüz bir umudumuz vardı kokusu geliyordu denizin heyecandan saçların sanırdım denizimizi ardına b

Soru

Resim
Benim için cevaplanması belkide en zor olan soruyu ansızın, kelimeleri dolandırmadan, en sade, en basit, en açık, en anlaşılır, en kararlı ve geridönüşsüz vurgusunu vererek, müstehcen bir konunun içinden gönülçelen bir ustalıkla sıyrılarak, albenisini ve şirinliğini ikiye katlayarak ve daha önce hiç tanık olmadığım bir şefkate sarılıp dudaklarımdan narince öpercesine soruverdi. O an vereceğim cevabın ne olacağı konusunda fikir beyan etmem imkansızdı. Sadece soruyu düşünüyordum o anda. Sorunun ne anlama geldiğini biraz da. Sorulara inanan bir yanım olduğunu bilerek bu sorunun beni nasıl sarstığına şaşırarak soruyu kutsuyordum o an. Bu soru tarihin akışını değiştiren soruların gücüne o an benim tarihim açısından fazlasıyla sahipti. Bana yöneltilen bu soru karşısında afalladım. O an bu elektrikli soruya ne cevap vereceğini bilemeyen bir aptalın şaşkınlığını da yaşadım, içine düştüğüm tereddütün ruhumun hiç yüzleşmediğim arka odalarındaki "mutlak korku!"yu dürtükleyen savaş tamta

Masa

Resim
Aynı masada beklemek pencereden güneşi Aynı masada yudumlamak çaydaki neşeyi Aynı masada üzülmek yalnızlığımıza bizden önceki Aynı masadan dolayı sevebilmek ayrı ayrı kendimizi Aynı masadan bakmak el ele, penceredeki güneşe düşünürken birbirimizi

Belbuka

Resim
Mavi elbisene değen başım dumanlı sisli bir gecede körüm Belbuka! -kanlı gelin kayası- tanrıyı yaratan rahminde parçalanmış tüfek ölü gelin Belbuka! küçülerek kabaran dağım nasıl beklediğimi bilmeyen memelerinle zedelenir boşaldığın heyelanından kayan tepelerim sırtının kıvrımlarında huzur bulur kasıklarınla vurulurum Belbuka! taşlarından örülü dağımın kapısı döllenmiş rahminle aralanır ya aralanmazsa saçlarının arasından: yeşil gözlerin ve şefkatin işte o zaman fırtınalı sahranda kaybolur kum tepelerim kıskanma Belbuka!

Acıyla sevişmek

Resim
keşfedilesi göğüslerinle birlikte büyüyen ve sana dokundukça titreyerek şiddetle sarsıldığın kekremsi acılarının telafisi nereye kadar bekler ki fazla sıfatlardan yılları eksiltip çırılçıplak kalana dek hayatlarımızdan soyunursak ancak o zaman özgürce sevişip telafi ederiz kemiklerimizdeki acıları Ağladıkça paklanır acılarımızın paslı zehri güzel şiirlerle gelir bordo aşklar susarız Bir acı biter diğeri başlar Asıl acıtan ağrı; Ararat'ın talan edilmiş rahmine yağan peltemsi sulusepken ateştir nefesimiz zehir tüten duman kalbinin aklıyla yaktığımız mumun ışığını emzirir eriyen bedenlerimiz

Tutsak

Resim
Elimde beyaz bir bayrak, yenilgilerim, kaybedişlerim, firarlarım yaralarımdan sızan kan, ödediğim bedeldir. Sutreler, mevziler, hendekler, çukurlar, kömler yok artık savaş meydanımda kayıp hepsi, dümdüz bir satıhda elimde beyaz bayrak sızan kanlarımla bir Mutlak Yenilgi Heykeli'yim. İri gözlerinle bakarken bana, yoksul gözlerimden tanıyorsun kendini sonra elimden alıyorsun beyaz bayrağı ve yenilgim tutsaklığımız oluyor, barış getiriyorsun bana, sevgi, avuçlarında aşk, bukleli saçlarının kokusunda tutku, uzun ince parmaklarının tırnaklarında kıvamında kırmızı dudaklarınla öpüyorsun beni artık içinde kopan fırtınalarınım senin, kelimelerinim ben, anlatamadıklarımsın sen, aynı şiirin kayıp imgeleriyiz artık birbirimize teslim oldukça varolan, hayalet beni, sen benim hayaletimsin korkmaktan kurtulduğum, hayalinle kaybolan kötülüklerimsin...

Sessizliğin korkunç

Resim
Ağlamaklı tuzlu bekleyişlerim acılı ve kırılgan canlarımızı buğulandırır can ve aşk kırılmaya yatkındır ikisi de kırılır ikisi de bir gün sessiz sedasız benim sol yanım, senin sağ elin kanar bazan da kırılmama ihtimali beliriverir de kırılırız ve sen: "ikimiz" diye bir şey yok dersin çıkarsın işin içinden yazması ne kolay yaşaması ne zordur oysa söylemen gereksizdir üstelik kaçkın umutlarımı da alırsın elimden böylece kaçamam bile kendimle başbaşa bırakırsın beni, en korkunç düşmanımla. tanrısız küfürlerle oyarım içimi, kendimi aşağılayarak başka hayatlara akmaya çalışırım, senden kaçamayacağımı bilerek bilmenin acısı yapışır sırtıma ezilirim susarım bence sen de sus sessizliğin korkunç

UÇURTMA BAHARI

Resim
Küçücük bir temastır aşk, Bazan yalnızca kuru bir selamla yetinebilen... Oysa selamsız geçen temaslar bile, Aşka seni daha çok inandırır. Bir şişe şaraptır aşk, Sabaha kadar kutsallaştığın. Sana aşık bir adamın karşısında Başkasına ağlarsın. Oysa gözyaşların inkar eder seni sürekli, Ve sana aşık o adam; Ellerindeki yaranın sızısı ile Sana ağlar karşında Göremezsin... Kızıla boyalı saçlardır aşk, Uçurtma baharında. Ne rüzgar umurunda olur senin; Serseri kırlangıçlar misali... Ne de saçlarına hasret titrek ellerim umurundadır, Erkekliğinden utanan isyankar bir kadın misali...

Kolay olmasın aşkımızın başlangıcı

Resim
Sessizce kimsesizce sev beni, Kimse bilmesin aşkını, Bana bile anlatma Tamamen habersiz olayım; Senden ve sevginden. Kalabalıklar arasında kendimi ararken Takip et beni, Bir köşede karşıma ansızın çıkınca Gözlerindeki o sancıyı görüp Tuhaf ve rezilce süzünce seni arkandan Dönüp bakma bana O hayatı ıskalayan beceriksizliğimle Kalbimi bir an olsun ısıtan, rengini Düşüneyim biraz Rengin acı ve mutsuzluğa dönüşmeden önce Ve hiç beklemediğim bir zamanda Mektubunu yolla İflah olmaz bir sevgiyle İlan-ı aşk et bana Sadece ismini yaz Ama seni tanımama izin verme Biraz erteleyim sürgünlerimi Bileklerimden nefretimi Sonunda o gün gelince, Rengin ve gözbebeklerinle kapımı çal Gir içeri...

Aşk

Resim
Aşk, gece yattığımda yatağımı yadırgamamaktır. Aşk, seni düşündüğümde mutlu olmamdır. Aşk, sigarayı bırakmak, artık küfür etmemek, temizlenmektir benim için. Aşk, hayata daha sıkı sarılmaktır. Aşk, kendini değiştirmektir. Aşk, hiç değişmemektir. Aşk, bir kafa karşıklığıdır. Aşk, cilde iyi gelir ama hasta gibi görünebilirsin yine de. Aşk, bir cinayettir. Aşk, sadece zamanı değil bazan geleceğini de kaybettiğin bir yokoluştur. Aşk, bir yudum suda seni görmektir. Aşk, sana dokunamamaktır. Aşk dokunulmazlıktır. Aşk, seni ben sanmaktır. Aşk, tanrının bir belasıdır, yitik insanlara nahşedilen. Aşk, seksin estetize edilmiş hali değildir. Aşk, hiç boşalamamaktır. Aşk, insanın genlerini aktarabilmesi için şart olan bir oyun değildir. Aşk, hiç sevişme ihtimali olmadan da sevebilmektir. Aşk, sessizliktir. Aşk, dayak yemektir. Aşk, konuşmadan biribirini anlayabilmektir. Aşk, bir zekadır, renkli yazılardır. Aşkın sonu vardır ama son diye bir şey yoktur. Aşık olmak için allah yetmez. Aşk, bir pazar

Ağlayamazdın

Resim
Siyah kanlar birikirdi içinde, Ciğerlerin pembeye çalardı. Bir taşa çarpar düşerdin Rüyalarında, yeşillikler ve kuru yapraklar içinde, Dizlerin acırdı. Hastahanelerdi arka bahçen. Siyah dudaklarını öperdin ölümün. Ağlayamazdın.

Sahne

Resim
Karanlıkların seviştiği bir oyun bu; Umut, siyah ışıkla dansediyor, birinci perdede; Tadında aşk, krizantem kokuyor roller, Ve ıslak primadonnasın sen...

Bir türlü keşfedilemeyen şahaneler

Resim
bastırılmış duygular cehenneminden geliyor iç çekişlerin serzenişlerin bozuk ağızlı aşağılayıcı küfürlerin gözlerine bakamadığın aşkların göğüslerinle erinirken sevişmeye şekilli kaşların ve minicik burnunla siktiret onları susacak birşey yok masal değil hayat ezop hepimiz koca götlü günahlarız aslında döl tutmayan yanlarınla gideceksin yinede cennete ama unutma bir şişe şarapla avunacağına her gece az sonra ölecek koca göbekli bir kaldırım orospusuna nispet günışığı görmemiş mahzeninde bir türlü keşfedilemeyen şahanelerini sun karanlıklara ve sakallı adamlara bir gece laminant odalarda bordrosuyla övünen karizmatik bir orospuçocuğu yerine yeraltından gelsin seni beceren ıslak pembe dudaklarınla son bulsun faili meçhul cinayetler ve başkaldırsın yoksul erkek fahişeler kafasını ezenlere bok kokulu karakol köşelerinden bir kentin ortasında cefakar tecavüzlerden sonra elindeki bayrağı aç ve kurtul katillerinden döl tutmayan yanlarınla kendin gibi kadınlarla seviş tükür kendi ağzına hayatı

Albino

Resim
Teninle gecelediğim uzak yaz akşamlarında Sensizlik kadar yakınım kendime Ellerimle seni arıyorum bedenimde her gece Sıkıntılı lanet gündüzlerimizden de sıcak İpsiz gecelerimize duyduğumuz özlem ve özlem bitince senin ayva tüylerin benim traşlı başım giriyoruz şehvet pınarlarımızın girdabına bedenlerimizle çekiyoruz aklımızın tensel sinemasını her gece bir daha bir daha ve bir daha . . . nemli bahçenin ıhlamur kokulu ıslaklığını içiyorum dudaklarından sonra dilinden emiyorum afrodizyak kokulu salyanı yaşanan albino bir zevk gecesi aşkımızın şöleninde renkler anlamsız kokular tadlar ve ten konuşuluyor sadece kör karanlıkta bedenlerimizin koruyla yönünü buluyor yerlerimiz sevişiyoruz koltukaltlarından tadıyorum ter denizinde yakamozların bata çıka dolaştığım kıyılar memelerin kasıkların med cezir doymak bilmez iştahım ve üzümlerin ağzımda salkım salkım dilimde kekremsi şarap tadın şehvetle sırtımda tırnakların bata çıka dolaştığım kıyılar memelerin kasıkların med cezir fazıl tar

Bilmeni isterim

Resim
- bir imgeye bakarken - hiçbir anlamı yok temkinli olmanın şiirsiz yaz akşamlarında ağustosunda tadını çıkar sarı sıcağımın kırık kalpler sarışın ve kumral arası bir yalnızlıktır önemli olan buğday sarısı yalazında terli avuçların ve bir de saçlarının kokusudur fazıl tar

Unut

Resim
sakıncalı bir iyimserlikle seziyorsun beni cinayetlerimi cehaletimi arka bahçelerimi hiç bilmediğim kırmızı neşelerimi mor püsküllerimi benimle unutma görmediklerini kanatlarını kullanamayan ölü tarla kuşlarımı sürekli başka yanlış zamanlara ayarlı kaybolmuş altın kaplama paslı saatimi rüzgarsız bir yalana asılı kalçamda saklı görünen izlerimi utancımdan gönencini dalgalandıramadığım iddiasız susuz aşklarımı kendinden nefretin esiri katillere ettiğim yataklığımı seninle unutmadım yaşamadıklarımı diz çök serçelerimden yaklaş bana görmemezlikten gel cehaletimin arka bahçelerini açılan yollarımıza döşeme savruluşlarımızı işte böylece sabah sevişmelerimizle unuttum katlimi bacaklarının çıkmazında döndü zaman uzadı bir yaza ayarlandı öptüm ağzından görür görmez seni göndere asıldı uçurtmam ah hiç eksilmedi hazlardan aldığımız zevk gün be gün çoğaldı ırmağı sulayan bereketim uyanmadan baktım tadına bal kutunun uyandığında unuttum neşenle bedeninle tecavüzlerimi fazıl tar

Mungan, sen ve ben

Resim
Delta* tutulduğun öksenin öldürücü sıkıntısını ne dağıtabilir ki benim koynumdan başka ... Koynumda yüzün. Yüzünün sıcaklığı ile ısınıyorum hâlâ uzaktan bile görmedim oysa yüzünün derisini. Sadece dokundum yüzünün utangaç ruhuna sen tebessüm ederken bir kez. Bakma sen benim seni arayıp sormadığıma, nasıl hiçbir şey söyleyemeden yıllardır seni konuşuyorsam işte öyle seni arayıp sormadan dokunuyorum bendeki sana, yüzünün sıcaklığına, ince telli saçlarının ipeksi iç geçirişlerinin kokusuna... Matemimin sonu yüzünün beyaz güzelliğinde, esrikliğinde. Bembeyaz yüzünle aydınlanıyorum karanlıklarımdan. Senin güzelliğinden geçiliyor iç huzura tanrının değil, kıskanç tanrı her defasında kaybediyor yüzündeki masumiyetle yaptığı savaşı. Yenik tanrının yüzü yok senin güzel yüzün avuçlarımda. ... rüzgara verdiğim sesimdeki bayrağı geri al bir uçurumda yer ayırtır gibi beni çağır yankınla tuzağa ... Bana yakışmayan sesim renksiz sahipsiz kırılgan... Kim dilerse alıyor kullanıyor sonra silip atıyor ak

Ormanınla iyileşmek

Resim
Bu orman senin çıplak ayaklarıma dolanıyor elâ ağaçlarının gölgeleyemediği ıslak çimenlerin başıma konan dallarının çam öpüşlü rahiyası genzimden omuzbaşlarıma yayılıyor usulca içime çekiyorum ormanını ormanından geçiliyor sevmelere bilmelere kendimize Bu orman benim hasta bu orman dikenleri batıyor her yanıma salkım saçak zehirli sarmaşıklar kapatmış gökyüzünden yağan ışığını yavaşça kuruyorum sana açılan patikalar bataklık kayboldum kendi ormanımda karanlıklarında sakın el sallama -iyi misin- lerinle üzünç meleklerine ormanımda gizlendiğin yeri aydınlatan ne kalbimin feneri ne üzünç meleklerin ne de tanrın aklının yeşil karanlığından sızan gülyüzün sadece Bu orman ikimizin boynuma astığım taç yapraklarından usulca beslenirken öp beni sonra unutalım tozlanan çiçeklerinin kokusunda ikimizden başka her şeyi kutlayalım şavkını yeniden yeşillenen otuzlu ağacımızın filizlerindeki sarışınla kumral arası gölgede sevişelim gün boyu kahpelensin üzünç meleklerin de sevişirken azmettirelim tanrı

Yüzün

Resim
tek dinim yüzün başka dinlere savaş açtım şahdamarımı adadım uzak bir mucizeye senden çok baktım yüzüne dinim kendime benden yakın bin yıldır seviştiğim hüznüme ihanet şimdi yüzün fazıl tar

Bilmem yeter

Resim
Anlamam gerekmiyor seni, bilmem yeter odaklı coğrafyamızda şizofren avcılar besliyor seni, katiline aşık maktul 'dikbaşlı ve yeşil' gözlerle kararlı göçmen kuşlar gibi uçuyorsun nasıl olsa aşka ilişkinin kozlarını gemlerini tabularını incecik susarsın konuşurken hiç bir hak talep etmeden 'rengarenk ve güler yüz' ün dingin mucizeler yaratır bilinç akışının parlaklığında gözlerim bulutlanır aklım yoğuşur dudaklarım ıslanır kasıklarım aşkla kasılır sarılırım aklının kanatlarına uçuyorsun nasıl olsa aşka fazıl tar

Sperm babası

Resim
Tarih konuşamaz susar savaş meydanlarında hezimete mahkumdur sana esir erkekler geçmişinle soluk alır yarının, intiharlarıdır ağızlarına zerk ettiğin tadının yumuşak hazzı ile avunur erkeklerin, nefret dahi edemezler kapında köpekleşen egoist tanrılarından erkeklerin birer melektir unutma: sevişemez melekler ve sadece yılanlar yılanlarla sevişir fazıl tar

SOYAĞACI

Resim
Sadece ellerimi ısıtan ispirtolu bir gecede aşık oldum, Pitoresk pozlar verirdik seninle hiç yanyana gelmeden rüyalarımın izdüşümünde, Ney kokardı kırık nağmeler şarkı sözlerimiz dansederdi, Hayat belki güzeldi bile seninle ve bir bakışın gülümsemen yeterdi soyağacımı tutuştururdu bir tek kelimen gerisi saf kahırdı hiç önemli değildi... fazıl tar

İLLET

Resim
İçimde bir illetdir aşk sürekli kaçmaya çalıştığım yasaklar koyduğum sürekli kendime hayatı yasaklarla korkularla yaşadığım yüzler biriktirdiğim sadece içimde kendimden özenle uzaklaştırdığım sonra içimdeki bulaşıcı bir hastalıkdır aşk kendimi kapılardan çevirdiğim kaçarak o kapıların ardında "gülen bir yüz" hayat aşktır diyen bir illet gibi aşk boynuma astığım Tam hizalamışken şakülümü hayata duvarlarımı yıkıyorum kendi ellerimle onca sene elediğim gereksizlikler karışıyor özüme pişmanlıklarımı karıyorum gözyaşlarıma illetdir aşk boynuma astığım hayat değil yaklaştıkça kaçıyorum aşktan siyah bir illete doğru Çocuksu yüzün beni mutsuz ediyor yaşamla arama koyduğum mesafe gibi tebessümün aşk sadece bir tebessüm artık onu da olumsuzluk ekleri yok ediyor "gülme" fazıl tar

ANADOLU

Resim
Ayrık Otları yayılmış mezarına ey Anadolu! Ölü Ayrık Otlarından doğansın bir yudum su ile kurusanda, çürüsende. Bir tutam gelinciksin düştü düşecek rüzgarda narinsin. Nadasa bırakılmış yüzyıllık acımsın. Hamilesin sen Anadolu öpülesi karnında yiğitlerini taşırsın. Rahmetsin, yeniden yaratılansın yağmurlarla, boranla. Erzurum'sun, ulusun Ağrı'sın, kutsalsın, tanrıçasın Adana'sın, küfürsün, kaçaksın Kaynayan kansın sen ey Anadolu! Ellerini kana bulayansın bir kız için Cinayetsin Anadolu sen bir cinnet anında Büyüksün ve kocamansın ele avuca sığmazsın Ölemez Dağısın Doğmamış bir çocuksun, İkizini çıkardılar bıçakla karnını yarıp senin ey Anadolu. Uzun saçlı hayaletsin, şarkılar söylersin ağlayarak Acılardan örülü saçlarımsın sen Anadolu İçtiğim su, yediğim ekmeksin Ey Anadolu! Yaralarımsın sen Yaralarımdan akan irinsin İyileşmeyen sakat yanımsın Anadolu'sun sen Ermeni'msin, Kürt'ümsün, Türk'ümsün, Laz'ımsın, Rum'umsun Çerkez'imsin ama en çok içimdek

Perdenin Ardında Güzelliğin

Resim
Perdenin ardında gizlisin aniden kayboluyorsun ansızın terkediyorsun beni böyle suskun gitmeye hiç hakkın yok giderken gözlerimi almaya titrek bir mum ışığı gibi sonumu yaklaştırmaya beni hiçleştirmeye Neredesin nerelerde mutsuz hayaletler arıyorsun yine nereye kayboluyor seninle birlikte neşem seni öpüşlerim perdenin ardında gizli güzelliğin sensizlikten; sığınamayışım kendime sensizlikten; kendimden nefretim bir anda geliverdin ama gitme aniden böyle sarılışlarım sana, saçlarının kokusu bana... Bak bana karşında duruyorum bu artık hayattan kopuşlardan bıkmış çaresiz adam sana koşuyor akıyor sana usul usul bir perdenin ardına gizli güzelliğine öykünüyor seninle atıyor hayatın kekremsi tadını ağzından göğüslerine dokunuyor ve buluyor barışı barışın kasıklarına yayılan hazzını görmüyor musun... Gelecek misin, ışıklı yarınlarda küçük ellerini de alıp hayallerime kucağımda dinleyecek misin masallarımı beni tutsak eden kendimden kurtaracak mısın kendinle bir perdenin ardında gizlisin güzel

ARKAİK BİR ŞAHESERDİR AŞK

Resim
Birgün ölüm birgün şehvet Birgün sebebimsin birgün zevk çığlığım Gri alanlarda yaşarım seni Ya nefret ederim senden Ya çılgınca sevişirim Geceyarısı tanrısız saatlerde gelirim sana Kasıklarını aklıma katık eder Kalçalarınla düşünürüm Sebepsiz bir intihardır hayat Göğüsuçlarında Bedensiz sevişmelerimizin intikamını alırken Dişlerimiz birbirine çarpar hırsla Doğanın bir parçası güzelliğin Birgün ölüm birgün şehvet Birgün sebebimsin birgün zevk çığlığım Siyah-beyaz yaşarım seni Uzak bir ülke gibi sarılırım sana Uzaksın bana ölüm kadar ve sertsin Hayat kadar yakın ve yumuşak Salyalarında gizlenirim Acılarımdaki lezzet Geleceğimdeki tuzaksın Uzun bacakların Kalçandaki gamzelerin Prostatlı kalp krizlerimizi tetikler Fırtınalı bir gecede mum ışığıdır yalnızlığın beni ışıtan Bazan kendinden bile eksilirsin Yolları uçurumlu sessiz ve yoksul bir kasabaya gitmek istersin Ve gidersin aniden Boğulur ardından bakan adamlar Ve pişman olurlar rezilce Sana adamadıkları hayatları için Birgün ölüm birgün

SENİ HER ŞEYİNİ

Resim
Fazıl Tar Seni seviyorum. Her şeyini seviyorum. Her halini, her hücreni, anneni, babanı, kocanı, çocuğunu, kuzenlerini, dayını, amcanı, teyzeni, karşı markette sana "sarı papatyam" diyen kasiyer kızı, yanında çalışanları, müşterilerini, seni bilen inanan insanları, her şeyini seviyorum bebeğim ama her şeyini... Seni seviyorum her şeyini, bana bakarken yüzündeki meraklı ve oyuncu bakışlarını, gözlerinin rengini, miyopluğunu, kavanoz dipli gözlüklerini, gözlüğünün siyah çerçevesini, gözlüklerinin yüzünü tamamlamasını, gece geç vakitlerde artık gözlerinin etrafının gölgelenmesini, gözlüğünü çıkardığın ender durumda yüzünün safça bir hal almasını, bana poz verirken hep yüzünü sağa çevirip sol profilinden resim vermeni, yüzünü, yüzünün her ayrıntısını, arasıra kolonyalı mendille yüzünü silmeni, banyodan çıktıktan sonra alnının ve biçimli burnunun parlamasını, sağlıklı yanaklarının beyazlığı ve yumuşaklığını, küçük alnını, küçük alnındaki ancak dikkatlice bakarak görebildiğim seni