Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OLMADI

Resim
masmavi bir düş gibi girdin rüyama hiç gitmediğim yerlerdeydim rüyamda altındaydım göğün birden uyandım sonra lacivert düşler kurdum dünyada maviye ihanet ederek ama simsiyahtım çünkü ben sense mavi birlikte mavi değil laciverttik zaten özgürlüğün timsali mavi göğün kuşları kan görünce çıldıran birer yamyamdı birbirlerini parçalayan her şey bir yanılsamaydı bizler evrimin bir hatası ve biliyorsun aşk piyasanın bir dayatmasıydı alışveriş merkezlerinin süslü camekanlarında aslolan dayamaktı ağzıma kasıklarını bir de daha acımasız şeyler vardı evde hiç şarap olmaması gibi şarap yerine çorap kokulu seccadelerin odalarda gezmesi çüke benzemesi tespihlerin imamesi şarap alınmazdı işte bu evlere ve sen de getirmedin o şarabı işte şarap dolu bir evde hiç yaşamadım lacivert düşler kurdum sadece sen mavi ben siyah güzeldi ama olmadı bu şiir kadar berbattı hayat saçma anlamsız fazıl tar

EKSİK TAKVİM

Resim
işte yine kiremit çatılara vuruyor hüzünlü akşamın kırmızı gölgeleri işte yine yapamadıklarım yitik bir mülteci kararsızlığıyla orada öylece duruyorlar çoktan geç kalmış gölgelerin önündeki uzak bir zamanı kırparak ve ben şimdi çok daha iyi anlıyorum sensizliğin en az yapamadıklarım kadar günlerimi eksilteceğini bir ay tamamlanmadan takvimde sonrakine geçivereceğimi sensiz olunca günler ve ben şimdi çok daha fazla hissediyorum sensizliğin acısıyla çok daha hızlı yaşlanacağımı bu eksik takvimde fazıl tar

ÖFKELİ DENİZİN AÇIKLARINDAN DEMİR ALDIM DA YANAŞTIM LİMANINA USULCA

Resim
sevgilim hatırlıyor musun o erken ve ıslak maskeli geceyi deniz bizi pencereden izliyordu çıplak bedenlerimizle yaktığımız ateşi görüp sanki kıskançlık nöbetleri geçirerek kabartıyordu dalgalarının kırbaç seslerini borana tutulmuş denizin sesini gergin derilerimizle bastırıyorduk hani kentin büyük bir çoğunluğu söylenenin aksine sürekli tedirgin ve mutsuzdu belki ama, biz yine de üst üste sevişiyorduk geçmiş bomboş yıllarımın ardına yatırdığım karbon kâğıdı pişmanlıklara inat ve bembeyaz bir intikam sessizliğindeki kırmızı hırslara bürünerek... başım süt liman bacaklarının arasından başlayarak temize çekiyordu tutarsızlıklarını, vazgeçişlerini, geleceğini... ya sen; yok edilmiş bir medeniyetin Âni'den çıkagelip asice akan suyu gibi isyan ederek istemsizce titriyordun sarsılarak... yağmur pencere camlarının dışındaydı o erken ve ıslak maskeli gece başladığında güneş doğarken ıhlamur kokulu terlerimizdendi pencere camlarının içindeki buğu fazıl tar