Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Boyama kitabı

Resim
Tavsiyene uyup bir boyama kitabı aldım geçen gün Üst üste dizilmiş aydınlık bir mağaza yerine Aynaları gizden görünmeyen (i)simsiz bir sahaftan Oturdum boyadım tüm sayfalarını Dışına taşırmadan ellerimin Gözlerim güneş oldu ağzımsa ay Renklendi dünyası odamın Sabaha kadar Bugün bir boyama kitabı daha aldım İçinde benim olmadığım ışıklı bir aynadan Boyamayı unuttuğum yemyeşil denizinin Masmavi gülümsemesini resmettim Bembeyaz sayfalarına Renklendi dünyası odamın Üst üste dizilmiş hüzünleri bile Sen ey sıla! Dertsiz özlem! Kelimelerin içindeki şiiri keşfedip, Kulağıma fısıldayan incir çekirdeği. Pulmanlarda basireti bağlanan yarım kadın. Sen başlı başına renkli dünya! Artık her gün aldığım, Boyama kitabım. Kentin üzerine çöken gri silüet. Bilmekten imtina etmediğim tek imza, Kelimeleri dize getiren Alev'li Türkçe. Geçen gün yüzüyle ellerini kapatan bir kız gördüm, Kitabın içinde Ellerim havada asılı kaldı Çaresiz

Acaba

Resim
Suzan'a... öncelikle belki de asla kavrayamayacağım bir inceliğin bir yüreğin isimsiz şefkatin sahibine saygılarımı sunarım sevgimi de koyarım ki yanına saygımda kusur olmasın esiriyim bitmek bilmeyen ve tükenmeyen otofajimin kendimin ellerimi yitirdim aklım kaldı bir tek kalbime katık ettiğim sıra hızla incelen yüzümün derisinde gözlerdeki bir sakata acıyan "çok şükür" çapaçulluğunda tükenen eylemsizlik ruhumu çürütür o gözlerdeki kendi bedenine hayran mutluluk beni mutsuz ve yaşamdan gayrı kılar başkalarının mutluluğu ile mutsuz olma bulaşıcılığını çoktan aştım mutluluğumun başkalarını mutsuz kılma ihtimaline taktım rahatsızım sıradan hayatımın her anında içinde ve dışında gölgesinde ve gölgesizliğinde yabancılaşma kendimi dışarıdan izleyip tiksinme sindirememe ve en kabullenilmez eksiklik olan pişman olmama yatar süner esner gevşer bulaşır her yanıma pişmanlığımın karamsarlığında yüzerken aldığım her karar bir öncekinden berbattır en kötü kararları alırım her zaman o y

Rüya

Resim
Nerede ise otuz yıl öncesi idi. Yaz aylarında mahallemizin parke taşlı yollarında çıplak ayakla dolaşmayı çok severdim. Yollarda ve mahalle aralarında ki küçük su birikintilerine öğlenin en sıcak saatlerinde ayaklarımla basarak günün en sıcak anını anlamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Mahallemizde ki küçük bakkalımızı çok iyi hatırlıyorum. Büyülü bir ülkenin gizemli bir yeri olduğunu çocuk aklımla düşündüğüm bakkalın aslında derme çatma sefil bir yer olduğunu çok sonra anladım. Benim için bir sihir yeri idi o bakkal. Sadece en sevdiğimiz gofretleri, çikolataları ve oyuncakları sattığı için değil bir yanılsamadan dolayı da bir sihri vardı bakkalımızın: O zamanlar bakkallar lop yumurta da satarlardı. Sihirli bakkalımızın lop yumurta yaptığı ana tesadüfen şahit olmuştum çocukken. Büyükçe bir tencerede fokur fokur kaynayan suya renkli bir toz atmış ve tencerenin içinde yumurtalar belirivermişti. Uzun yıllar bakkalımızın tencerede kaynayan yumurta dolu suyu kırmızı kumaş boyası ile karıştırıp

Haritanın aranılan yeri

Resim
sabırsızca ve acele etmeden yürüyorum son adresime doğru yüzünün çizgilerinden hiç bilmedeğim yollardan geçiyorum kaybolamadığım bana yabancı tüm köşebaşları beni hiçbir yere götüremeyen güz yolları hep hazan hep yalnızlığa teşne yüzünün çizgilerindeki tılsımı dudağının kenarına asılı pembe sıcaklığı alnının ay(i)asındaki ölümsüz bütünlüğü yedeğime alıp bordasına yazıyorum yüzünün bendeki adını: hüzün küpeştesinden akıp gidiyor sensiz içimin sevinçleri sintinesine doluyor yüzünle arınan gözyaşlarım yalnızlığım alıkoymaya çalışıyor yüzünü haritası çizilmemiş adalara yüzünden başka sığınacak yerim yok yüzünün en ifadesiz halinde kendimden gizleniyorum bir suç ortaklığına dönüşüyor yüzündeki görünmez imzam yalnızca biz biliyoruz yalnızlığıma yüzünle yaptığım seyahati bir de seni özlediğim saatler bir de umuda çalan siyah saçların bir de incecik bedenindeki görkem bir de beni sana bağlayan kelimeler bir de senli ömrümün kalan yirmi yılı bir de Dersimli inadın, şefkatin ve güzelliğin bir de

Lacivert tavanımdan akan zaman

Resim
Dünyanın en uzun caddesinde yürüyor(d)um. Caddesinde değil belki de yolunda yürüyordum, yol da değil dünyanın en uzun patikasıydı yürüdüğüm belki de. Patika mı? Hayır hayır bir dağ, dağ olmaz bir yayla, yayla hiç değil plato belki, plato da denmez ki, ova desek ya da sürgün, tamam buldum zorunluluk diyelim biz en iyisi. Evet ne diyordum; dünyanın en uzun zorunluluğunda kısa soluklarla ciğerlerime dolduruyorum havadaki görünmez buz kristallerini ve hiç durmaksızın yürüyorum. Lacivert tavandaki korkunç yıldızların altında yürüyorum. Ürkünç demeli yıldızlar için belki de! Başka bir zamanın imgeleridir yıldızlar. Akrep iğnesi vücudunuza girdiğinde bir ateş koruna değmiş gibi yanarsınız ya, işte öyle acıtır beni yıldızlar. Yarın için bile anlamsızca endişelenirken bir milyon yıl öncesinden gelen bir belirtinin, lacivert tavanımdan bana göz kırpması ürkütür beni nedense. Zaman anlamını yitirir bir yıldızla yüzleşince. O kadar uzun ki zorunluluğum yürümekle, gitmekle bitmiyor. Zaman gece yarı

Kadınlar ve ağaçlar

Resim
tepemde bayrak onun tepesinde hilal lacivert gökyüzünde şiir bulutlar ışığın yokluğunda babamın altında ders çalıştığı sokak lambasını kaldırdılar geçen gün bizim sokaktan projektör ışığında daralıyor yaşam alanım boşver! nasıl olsa her gün bir hediye Süreyya saatlerinde yokluğu bile çok görüyorlar bazan varlığım hazan tepemde bayrak onun tepesinde yarım ay lacivert gökyüzü siyaha çalıyor arasında yorgun bulutlar geçen gün kökünden kestiler bayrağın yanındaki ağacı ciddi söylüyorum palmiyeyi neymiş; palmiyenin boyu bayrağı geçmiş bahçedeki bahçe de okul bahçesi bayrak direğinin altında yatan ruhsuz betondan tepemde aşk onun tepesinde beyaz bir kuş lacivert gökyüzü maviye dönüyor bulutlar yumuşacık yatak aysa dolunay sevişme saatlerinde geçen gün fırtınada bir ağaç devrildi çam ağacıydı yola yakındı sevindi herkes altında kimse kalmadığı için kedi falan değil de yola yakın bir ağaç olsaydım keşke

Zeus'u büyüten peri kızı

Resim
Denize açılıyordu pencere ama deniz çok uzaklardaydı pencereden bakıyordu bir peri kızı ve işte deniz yanıbaşındaydı...

Elma şekeri

Resim
koparmıştık elmayı hani seninle hiç korkmadan metruk bir bahçeden ne tanrıya inanırdık ne de şeytana düşmandık ne kadar kırmızı demiştik sadece seni öper gibi dişlemiştim elmayı da hoşuna gitmişti sonra gerçekten öpmüştün beni de ağzım şekerlenmişti elma şekerim

Prozinc

Resim
Çam kokusu vardı saçlarında Ellerin gibi kokuyordu saçların Kolların gibi uzuyordu bacakların incecik Dudaklarında, göğüslerinin arasında En benimle yaşadığın yerinde, kasıklarındaydım Ya da benim seninle yaşadığımı sandığım yerde Miğdemdeki ağrıdaydın Zarif gövden ve ben Güneşle denizinin süzgecinden geçiyorduk İzmirli bir sevişmeyi Dersimli yaşadık seninle Dün gece Deniz arıtmıştı bizi Munzur'a dönüştük, barış olduk Öpüşerek Düşlerin ve anıların örtüsünden Yepyeni girdik yataklara Uyku yalnızlıktı oysa, acımasızlıktı Sevişmeden çalmaktaydı, mutluluktan da Ve sen Korku iyi değil Ben hiç kimseden korkmam derdin Korkusuzca sevişirdin

Öperim

Resim
incecik kolların ne kadar da güçlü karşı konamaz beyaz Munzur'un kıvrılan inadı sanki dinsiz ölümlerin demlendiği kılefteci aklımı göğsümden ayırıp sevebilseydim keşke seni doğru düzgün kelimelerle

Sarı

Resim
arabalar geçiyor yoldan durmadan bir yerlere varabilmek için içinde göçmenlerin olduğu otobüsler geçiyor hiçbir yere varamayacakları kesin küçük bir kadın dönüyor köşeyi bir elinde poşeti diğerinde çocuğu akşam kocasına varacak belli bir araba daha geçti işte sarıydı uzun saçlı bir kadındı durmadı demirli bir pencereden bakıyorum hiçbir şeye varamadan gelip geçiyor herşey hepimizin üzerinde gökyüzü bugünde kimse gelmedi

Viyan

Resim
Erdemi ile ölür insan içi boşaltılmış rahmi ve kelimeleri ile kimsenin gerçeklerini bilmediği yalanları ile yaşar benim gördüğüm tek gerçek bulanık bir fotoğraf fotoğrafa bakan bir korkak Gerilla sevdalar ile doğar insan milis bir şefkat ile büyür dağlarına söyler şarkısını yalnız geri dönüşsüz umudunu kirli sakalıyla yaklaşan ısırgan otunu dost tutar kendine kavruk teninde esmer öpüşler yatar Viyan sevişmelerle çoğalır isyan dert törpüsü memelerinle kasıklarındır efsanelerim dava için değildir dinsiz ölümlerim gerilla aşklar içindir sadece

Özleyen kadına şiir

Resim
temmuzun nemli sıcaklarındaki iyimserliğini seviyorum hem iyimserliğin bulaşıcı hem de serin güzelliğin kayıtsız bir yaz akşamındayım sıyrılırken seninle bunalımlarımdan akşam nasıl olsa zeytin ağaçlı bahçemizde otururken denizden bir rüzgar esecek alı al moru mor kanatlı bir mutluluk yalnız ikimizin olacak denizin simsiyah kasıklarından esecek yumuşaklığın memelerinden taşacak deniz, şefkatinle ıslanırken tüm evi saracak çay kokusu üzerime sinen kokun hariç çaylarımızı yudumlarken ayaklarımız değecek birbirine mutlaka birimizin gözü dalacak yukarıdaki bir yıldıza ne düşünüyorsunlu sorular, neşeli gevezelikleri açacak şiire duyduğumuz saygı kadar olacak suskunluklarımız aşkımızın şöleni başlayana dek iyimserliğinden besleneceğiz ellerinden tutacağız akşamın ve denizin ve merak edeceğiz geceyarısını nihayet akşam bitecek...

Soğuk

Resim
En soğuk günüydü yılın Pusudaki rüzgarların görünmezliği Yüzlerimizdeydi Vicdanlarımızdaydı Tehlikeli bir virüstü o gün soğuk Dalga dalga yayılacak bir Ağrı'nın acısıydı tenimizde Kentin sokaklarında ağır çekim yalnızlıktı soğuk Çok üşüyordum Sokağındaydım gün boyu soğuğun Ne ellerimi ısıtabildiğim Ne de yüzümü tokatlayan felçli rüzgarlardan sakınabildiğim Şirret bir soğuktu yaşanan Tek istediğim bitmesiydi günün Isınabilmekti sokaklardan uzakta Ve gün bitti Dönünce akşam eve anladım ki O hastalıklı soğuk Ilık bir baharmış Ruhumu sonsuza dek üşütecek olan Günlerden ondokuz ocakmış

Varsa yoksa

Resim
yalnızlığımdan haberin yok arka sokaklarımın cümbüşünden de varsa yoksa sabahları güzelleşmeyi bilirsin ışıksız yaz akşamlarımda öyle olsun kimsesizlik ne deseler sana bekarım dersin yitik bir ülke gibi kimsesizliğimden haberin yok varsa yoksa öpmeyi bilirsin bulamadığım ülkemin yoksul şehirlerinden aşksızlığım yoksul bir çingene çocuğuna bakarken kendime acımaktır desem havada romantizmi aramaktır aşk dersin varsa yoksa sevişmeyi bilirsin ütopyasız lüks çirkini pembe odalarda hasret mavi bir kuştur sadece uyuduğun şehirde uçabilen desem ankara soğuk ama çok düzenli bir şehir dersin varsa yoksa gidersin sarı sıcaklarıma inat kuşsuz balıkların yaşadığı çeşmeli bir buğday tarlasına ayrılık ölmektir desem ölüm kurtulmak anlamına gelmediğinde gözlerimden öpme ayrılık getirir dersin varsa yoksa şarkı söyler gülersin çocukluğundan kalma bembeyaz ellerinle sanırım sadece bunun için sevebilirim seni aşk çocukluktur çünkü

Menfur saldırı

Resim
fotoğraflarından biliyorum seni fütursuzca eşlik eden izleğime senden gayrı kopup gelen düşlerime benliğime aldığım fotoğraflarından biliyorum seni biraz ansızın güzel bir şarkı gibi giriveren dünyama bir de gözlerindeki elâdan evet göremediğim elândan biliyorum yüzünün aklını ve sadece senin anlatışın -el-e verir teslim eder seni bana sonra elini alır sokarım göğsüme elâsında akşamın sabaha dönüşürüz karanlığımda ben kasıklarında uyur sen arkanla sarılırısın bana menfur bir saldırı gibi olan aşkından da biliyorum seni sen kabul etmesen de girdiğin kalelerimde intihar ediyor eski aşklarım birer birer ve ansızın kayboluyor içimdeki korkular vazgeçişler kendimle savaş meydanlarım aşk meydanlarım oluyor barış meydanları oluyor menfur bir saldırısın sen bitmemesini dilediğim ellerinden de biliyorum seni kocaman ellerimin içinde kaybolan ama hiç korkmadan uzattığın küçük ellerinden bir su ister gibi temiz kokuyor ellerin ellerinin kokusundan da biliyorum seni beni sana çağıran kokunu takip

Kumral Sevap

Resim
Yalnızca 'sen ve ben'iz yarınlar belki de 'biz'siz, Sen hep uzun boylu kumral bir sevapsın bense tanrısız. Kör, zamansız ve derin bir gecede karanlık çukurlarından sekiyorum, iri gözlerinden bakıyorum kendime, Sen hep beyaz tenli bir cümbüşsün bense yas. Uzun ince parmaklarından akan imkansızlıklarımı biriktiriyorum mutsuzluk depolarımda, Sen hep kıvamında kırmızı dudaklı bir özlem bense cansız beden. Suskunluğumla anlatıyorum sana seni bazan konuşacak kadar sensiz değilim hiç bir zaman, Sen hep mutlu bir hayaletsin narinsin bense kahır.

En büyük felaket

Resim
Başım çok ağrıyordu, migrenim azmıştı, fıtığım ve ülserim gibi, gözlerim Nistagmus'tu, ellerimse sedefti... Dışarıda hava berbattı, daha dün sokakta tek başına bir adam donarak ölmüştü... Her yandan korkunç haberler geliyordu, sürekli insanlar yokoluyordu, kadınlar ve kızlar ölüyordu, olmuyordu... Gözüm kapıdaydı kulağım kirişte, örgüt üyeliğinden hakkımdaki yakalama emri karakola verilmişti... Evin kirasını iki aydır ödememiştim, ne param ne cebimde sigaram vardı... Sonra ne mi oldu? En büyük felaket olmadı ve sen geldin...

Otofajistleşen ruhumun ilacı

Resim
Her yer karanlık ışıksız, gözlerim nafile bir arayışın küçük umut kıvılcımları ile dansediyor mutsuz zamanlarda, ışık yok, korku kol geziyor, endişelerim ve tasalarım eşlik ediyor kabuslarıma sadece, beni içine çekiyor zor zamanlarda, otofajistleşen ruhum beni içine alıyor; boğuyor, sıkıyor, tüketiyor, sınırlıyor, köpekleştiriyor, canımı yakıyor, yaşamsızlaştırıyor, düşsüzleştiriyor, imkansızlaştırıyor, aynalara bakmak nafile, gözlerim yok, iflah olmaz bir nefretle zehirliyorum kendimi, tüm çabalarım boşuna, Ancak seninle kendimi sevebilirim biliyorum, sadece sana bakınca ben olurum aynadaki yüzüm bana inanmaz çünkü; tek bir ilacım var; o da sensin ay tanrıçam, güzelliğin, aklın ve memelerin...

İçime Akardın

Resim
Sana gelirdim ve sen içime akardın, Hiç utanmazdın koltukaltlarından, nihayetinde özgürce sevişirdik sarhoş zamanlarda, sen ay tanrıçası olurdun bensenin kulun... Sana her geldiğimde ılık bakışlarımızın sevişmeye döneceğini sezip, suskun sevişmelere başladığımızda, içime akardın bense; teninin en kuytu köşelerinde, iri göğüslerinde, kalçalarında, uzun bacaklarında, saçlarının arasında, rahminde kendimi arardım, sadece seni bulurdum ve bana akardın utanmazdın... Tanrı tanımaz inançlarım tazelenirdi içime akarken yüzüne baktığım anda, anlardım asla kendim olamayacağımı ve sen olurdum hiçlikten kurtulurdum...

BARIŞIK SEVİŞ KELEBEKLERİ

Resim
Sünepe ve utanmaz bir yalnızlık oynaşıyor gözpınarlarımda, Herkesin terkettiği görkemli harabeler buluşma yerimiz, Kimsesiz arka odalarımıza açılıyor savruk düşlerimiz, Bana gelince boşalıyorsun gözpınarlarımdan... Boğazıma atılan bir yumruk yalnızlığımız, Güzelliğin yankılanıyor geniş zamanlarda, Eskimeyen bir acıya ağıt gibisin, Sarı Gelin'in nakaratı, Anadolu'nun ıslığı, Ararat'ın yamacı, nirengi noktasısın... Gözbebeklerimle dinlediğim kulaklarımla gördüğümsün, Beni hissedince akıyorsun gözyaşlarımdan... Kırbaçlıyor beni kemanının notalarından akan hüzünlü yalnızlık, Arka odalarımıza gizlenen hayaletlerimiz; tavana asılı kalmış tutsak gözlerinden tanıyorlar birbirlerini, Kederlerimiz bizi birbirimize bağlayan, Dansediyor hayaletlerimiz kanlı bir tehcirin kahpe tınısında, Beni sevince seni ağlıyorum... Barışık Seviş Kelebekleri'ni müjdeliyor ağlamaklı yalnızlığımız, Göğüs uçlarımızda hissediyoruz birbirimizin boşluğunu, Esrarengiz bir ikonasın sen, İnatla karışıksın,

Senden önce

Resim
Hızla yokoluyordu benliğim, Bencil kalpler misafirdi bende uzun zamandır, "Hayır" diyemezdim hiç birine, Her önüme çıkana inanırdım, İşleri bitip de bana "git!" deyince tek kelime ile, En başa; yok olan benliğime dönerdim, Hiç bir şey olmamış gibi, Fakat çok eksildiğimi, tükendiğimi, söndüğümü farkederek Günahlarıma ağıtlar yakar, Sonra da bir nihilist olurdum. Yasım çok kısa sürerdi vaktim çok azdı çünkü, Ve en çok eski yüzümü özlerdim. Senden önce...

Allah kahretsin

Resim
Düşün şimdi; Sekiz yaşında bir kız, Saçlarından belli Akdenizli, Küçücük elleri, Simsiyah gözleri, Üzerinde bir daha hatırlayamayacağın elbiseleri, Sıcak sımsıcak bir gelecek hayali kurarken ona, Issız soğuk odamda, Ansızın kayboluyor, Koşuyorum ardından bulamıyorum, Bekliyorum sen de gelmiyorsun, Allah kahretsin!

Hiçlik

Resim
Bilinmeyene yolculuklarım, Tasa ve gözyaşlarım yanımdadır, Cana yakın uzun bacaklı, Bir hayaletle sevişirim, Kısacık uykularımda...

İçindeyim

Resim
Uzaktan izlediğim gölgen, Kötücül düşlerimin yansıması. Işığın karışıyor ruhuma, Ruhum; beyaz teninde, dudaklarında, salyalarında, boynunda, terli koltukaltlarında, göğüslerinde, ayva göbeğinde, uzun bacaklarında, kalçalarında, gamzelerinde, kasıklarında, içinde... Mavi kapılı odalarda, Hayallerin başıboş, serkeş Kâh öpüşür, Kâh sevişirsin, Rahatsız uykularında...