Yoksun

Sabah dört suları,
Huzurum;
Yoksun.
Sıçrayarak uyanıyorum ölümlerimden ve
huzursuzluğum kedere dönüyor,
Kederim ise; ancak seninle teskin olacak pis bir acıya...

Gerçeküstü pürüzsüzlükte bilinçaltımın aynalarından yansıyanlar;
buğulu, saplantılı, karmakarışık, kaotik ve zevkli:
Asma bahçeleri, nemli kıpkırmızı Terra rossa'nın buğusu, karanlık basınca öpüştüğümüz kamelya, ilk kez bir kızın kalçalarını çıplak gördüğüm o boş ev, dayak yediğim sokaklar, ayaklarımı yakan sıcak kumlar, kucağımdaki vahşi eller, kokusunu aldığım güzelliğin, çam ağacına astığımız intiharlarımız, hiç yorgun sevişmelerden sonra yakamadığım sigara, Kahraman Ahmet'i bir vapurun arkasında işsiz ve çaresiz gördükten sonra iç çekişim, vazgeçişlerim, kaçışlarım, sonsuz erteleyişlerim, kabuslarım...

İçimdeki nefessin,
Zehirli bir iğne gibi,
Gözyaşlarınla ıslatıyorsun gözlerimi,
Anarşist yanımı besliyor küfürlerin, isyanların, küçümsemelerin, kendine kızmaların,
Aldığın yaraları dilimle temizliyorum, köpekleşerek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekosoykırım sürerken

Öldürülen kadınlar, geleceğimiz ve isyan

YAŞAM ANARŞİDİR