Kayıtlar

Temmuz, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÜÇ SEFİL İHTİYAR, ÖLÜM VE ASIL ÇİRKİNLİK

Resim
üç sefil ihtiyar konuşuyordu, minibüsün ön tarafında biri sessiz diğerleri bağırarak; "sen neden kullanıyorsun ki o ilaçları? sayılı günlerin, acı içinde öleceksin bizden önce, bırakmadığın sigara yüzünden..." içlerinden en düşükünüydü sessiz olup da sigara içeni, en kırışığı, pörsümüşü, fersiz gözleri çukuruna kaçmış olanı kirlisi, ölüme yakın olanı... güzel olan ne peki? diye düşündüm, gürültüyle savrulan sıcak asfaltta korna sesleriyle boğuşan minibüsün içinde; dişlerini sıkarak yaşamak mı? konuşmak ihtiyacı asla bitmeyen insanların, senin seçmediğin akrabalar, komşular kaldırımdaki, trafikteki ve gözünün önündeki insanlarla birlikte yaşamaya katlanmak mı? zorunda olmak mı güzel olan gerçekten? asıl çirkin olandır insan tüm bunlara dayanmak içleri kokuşmuş hırs ve bencillikle boğulan temelinde kötü ve zararlı olan insanlığa dayanmaktır çirkinlik. indim minibüsten, ölmek üzere olan o sessiz ihtiyarı ve ciğerlerimdeki nikotin izlerini eskis

GÖRÜNMEZLİĞİM HOŞÇA KAL!

Resim
Ben bir gün giderim ki neyim kalır Eksik bıraktığım her şeyim kalır T.U. Son bir yılda oldukça fazla sokağa girdim çıktım. Hiç görmediğim, duymadığım, daha önce gitmediğim sokakların kaldırımlarını ezdim bu yıl. Belli bir amacım, niyetim, düşüncem olmadan kirli yolları, çamurlu ve bozuk ar(k)a sokakların içinden geçtim sürekli. Bozuk bir Türkçeyle düşündüm hep, kuralsız fiillere soramadığım sorularla aradım güzel sıfatları, küçük bir kız çocuğu gibi sevmeye çalıştım olmayan saçlarımı, acımasız bir anne gibi dertop ettim gelecek umutlarımı öğretilen kaybedişlerimle. Yalnız ve özgür bir dibe vurmak kaldı ardımda belki en çok. Ama en çok aptallıklar, neme lazımlar, ertelemeler, vazgeçişler, sürgünler, pişmanlıklar, kaçırılan fırsatlar, kaçan ve unutulan bir mutluluğun sürüncemesini bırakıyorum ardımda. Üzülecek şeyler değil beni uçuran bir kara kalpliyi düşünürsek hiç, zaten tersi olsaydı ben olmazdım böyle görünmez. Arka sokaklardan giriyordum evime, oradan çıkıp gideceğim şimdi kal

MUTLU KENT

Resim
Her sabah güneş doğardı bu kentte. Mutlaka doğardı ama, hiç kimse göremese de! Bazan bulutların arasında, bazan sislerin gölgesinde, bazan karın yağmurun içinde doğar bu kent için hep gökyüzünde durur bir şeylerini verirdi bıkmadan usanmadan! Parlak güzel ışıklarını salar ışıtırdı şeffaf yeşil yaprakları, ısıtırdı tarhlardaki çiçekleri böcekleri... Bu kentteki evlerin pencereleri kapanmazdı hiç, sürekli havalanırdı evler, evlerin odaları, salonları. Kapısı açıktı hep evlerin ve o kapıdan toz değil hırsız değil yenilenen bir yaşam girerdi... Ufuk çizgisi bir başkaydı bu kentin; ormanlara, denizlere, dağlara açılırdı mavinin en koyu tonundaki pürüzsüz gökyüzü. Grileşirdi bazan mutlu kentin tavanı kurşunun en güzel anlamında yağmur olarak. Neşeyle, coşkuyla, istençle yağardı yağmur kente. Şeffaf ve soğuk yağmur taneleri çağlayanların kudretini, nehirlerin enerjisini, derelerin ıtır kokan mutluluğunu bağışlardı kente. Kentin yapraklarla bezeli tertemiz sokakları, evlerin önü, bahçeleri

ALACA SAÇLI KUŞ

Resim
ben görünmez idim yokluğumdan ürkerdi kuşlar elimi uzatsam baksam bilirdim uçacağımızı birlikte şimdiyse bir boğaziçi vapurunda küfrediyorum martılara