“Sanayi toplumunu yıkmaya harcanmayan her saniye,kendimizle birlikte tüm canlıların yok edilmesine göz yummak demektir.” Craig “Critter” Marshall Doğanın tahakkümünde yeni yöntemler bulmakta, gizli açık talanı desteklemekte insanoğlu çok yaratıcı. Uygarlık dünden yarına katliamlarının hızını artırıyor. Daha iyi günlerin bizi beklediğine dair “ilerleme” miti bir parodiye çoktan dönüştü. Kanserli bir toplum yaratan fabrikaların, şirketlerin ve ağa babaları devletin ağzıyla kirlettiği geri dönüşüm, çözünebilir ve yeşil kelimelerine hâlâ gerçekten inanan var mı bilmiyorum poşet dağlarıyla çevrilmiş uygar yaşantımızda. İnsanlar modernizmin uygar yaşantısı için nehirleri duvarlarla ördü, ormandaki ağaçları baltaladı, bataklıkları içindeki kurbağalarla birlikte öldürdü ve milyarlarca hayvanı katletmeye devam ediyor. Devlet ve medyanın kullandığı dil ve reklamlar artık doğal hayat yalanının üzerini kapatamıyor. Bir fabrikanın, bir barajın, enerji nakil hatlarının, yolların, köprüle
Yeni sömürgecilik anlayışı dünyaya hakimken, duyguların bile mekanikleştiği atmosferde sıcak ve sevgi dolu şeyler yazmak ne zor. Hele ki kutsi gün üretmede eşi benzeri olmayan yaratıcılıktaki üretici insan uygarlığı heyecanla bir sevgililer gününü daha yaşıyorken. O sevgililer günü ki; genç bir kadın tecavüze uğrayıp, öldürülüp, bedeni yakılarak yok edilmeye çalışıldığının ortaya çıktığı güne denk geliyor. Sevgi, aşk, bağlılık, dostluk ve adanma gibi insanı yüceltmesi gereken duyguların kırmızının binbir türlü tonuna bulanmış satılık eşyalarla içinin boşaltıldığı ve alçaltıldığı bir günde bir kadın daha öldürülüyor. İçine düştüğümüz sığ ve birbirinin benzeri arzuların bedeli 14 Şubat’a özel bir renkte Özgecan’ın bedeniyle kanıyor. İktidarın artan ve giderek popülerleşen-yaygınlaşan bağnazlığı seri kadın cinayetlerini tetikliyor. Kadın cinayetlerini araştıran bir sosyoloğun “çok fazla acı var” diyerek intihar ettiği milliyetçi, muhafazakar, dindar ve erkek bir toplumu besleyen en hayat
Alışveriş yapmak eğlence ya da oyun değildir. Sen gereksizce tüketip satın aldıkça etrafına fakirliğin ve yoksulluğun duvarlarını örersin. Dolabında çoğalan eşyalar, eşitsizliği ve umutsuzluğu besler. Dolaşmak ve zaman harcamak için aklına gelen ilk yer AVM ise çoktan reklam dünyasının ışıltılı bir kofluğunun sadık bir tebaası haline gelmişsin demektir. Basit ve sade bir yaşam doğal hayatlarımıza dönmenin en kestirme yoludur. Güvenlik, emeği ve dünyayı sömüren sermaye sahibinin dayattığı ayrıştırıcı bir paranoyadır. Jiletli teller, kalın duvarlar, kameralar, alarmlar, polisler ve bekçiler senden çaldıklarını yine senden korumaya çalıştıkları birer güvensizlik aygıtlarıdır. Biriktirdikleri her şeyin başkalarının yaşamını harcadığının bilinciyle yükselttikleri duvarlar korkularının tuğlalarından örülmüştür. Kapıların ve kilitlerin seni sistemin kaybedenlerinden biri olmaktan kurtaramadığı geleceğe yakınlaştırdığını anla artık. Okulda öğretilen ilk şey sıraya girmen ve oturmandır. N
Yorumlar
Yorum Gönder