Kayıtlar

Seni kendi bedenimle aldatıyorum her gece

Resim
Seni sevmek, sana imkansız mektuplar, romantik şiirler yazmak, sende, yaşamadığım asil bir ruhu özlemek isterken ve hayatımı yeniden güzellikle yaratmayı düşlerken aklımda vücudun, kasıkların, kolların, kalçalarının hayali var sadece... Kendimi her an seni arzularken yakalıyorum. Normal bir şey değil bu biliyorum. Sana olan bağlılığımın, güvenimin, aklına duyduğum hayranlığın, arzulara, şehvete, sarılma hissine ve nihayetinde sana hoyratça sahip olmaya kadar insafsızca varması beni kahrediyor... Ama o kadar çok istiyorum ki seni, seni kendi bedenimle aldatıyorum her gece. Evet kendi bedenime dokunup, kalçalarımı, kasıklarımı, göğüslerimi haşince hırpalıyorum, kendi erkekeliğime zarar veriyorum seni düşünürken. O bir kadının erkeği mutlu etmek için yaratılmış zevk tuzaklarıyla donanmış sapkın çıplak vücüdu sen de şekil bulurken yalnızlıktan ve sensizlikten parmaklarımı orama burama sokuyorum. Kendimden intikam alırcasına seni arzuluyorum. Bir daha bir daha boşalırken anlıyorum ki sen ol...

Yoksun

Resim
Sabah dört suları, Huzurum; Yoksun. Sıçrayarak uyanıyorum ölümlerimden ve huzursuzluğum kedere dönüyor, Kederim ise; ancak seninle teskin olacak pis bir acıya... Gerçeküstü pürüzsüzlükte bilinçaltımın aynalarından yansıyanlar; buğulu, saplantılı, karmakarışık, kaotik ve zevkli: Asma bahçeleri, nemli kıpkırmızı Terra rossa'nın buğusu, karanlık basınca öpüştüğümüz kamelya, ilk kez bir kızın kalçalarını çıplak gördüğüm o boş ev, dayak yediğim sokaklar, ayaklarımı yakan sıcak kumlar, kucağımdaki vahşi eller, kokusunu aldığım güzelliğin, çam ağacına astığımız intiharlarımız, hiç yorgun sevişmelerden sonra yakamadığım sigara, Kahraman Ahmet'i bir vapurun arkasında işsiz ve çaresiz gördükten sonra iç çekişim, vazgeçişlerim, kaçışlarım, sonsuz erteleyişlerim, kabuslarım... İçimdeki nefessin, Zehirli bir iğne gibi, Gözyaşlarınla ıslatıyorsun gözlerimi, Anarşist yanımı besliyor küfürlerin, isyanların, küçümsemelerin, kendine kızmaların, Aldığın yaraları dilimle temizliyorum, köpekleşerek...

Zayıflıkların seni daha çok güçlendirir

Resim
Yalnızlığın değişik, bizim yalnızlıklarımıza benzemiyor pek, Hayat yanından geçip giderken karışamamak, bir bedeni özlerken ona dokunanamak dokunamayınca onu kendi bedeninle aldatmak, güzel ve uzun bacaklı bir kadınla dansedememek gibi değil senin yalnızlıkların. Çok eski bir acıyı hatırlayıp, o acının merhemini sürememek gibi senin yalnızlığın, Korunaklı değil senin yalnızlığın, kimseyi sakınmazsın kendinden sen, sivri köşeleri her tarafını yaralasa da umrunda olmaz hiçbir şey ayağa kalkarsın her gerektiğinde. İnsana hasrettir senin yalnızlığın, insanların içinde, insansız zamanlarda. İntihara meyilli, hayalleri çürüten ve çaresiz değildir senin yalnızlığın, senin yalnızlığın; rengarenktir antik bir mahzende arzuları yönetmeyi seven bir aktiristtir bazan. Pişman olmazsın sen yalnızlığından pek, çok çok kendine kızarsın biraz o da gelir geçer ve güzellikler birikir içinde sadece, pişmanlıklar sözkonusu ise. Kullanılmış bir acıya dokunur senin yalnızlığın, tutsak değildir asla, hatta ba...

Sevmek

Resim
herkesi sevsem diyorum herkesi ama sokaktaki adamı tuvaletçi kadını dilenciyi çobanı bankacıyı kraliçeyi hırsızı katili sonra aklıma kışla geliyor vazgeçiyorum

Endorfin

Resim
onu ilk gördüğümde o beni görmemişti birlikte olduk onbeş dakika dolmuş durağında onun gitmesi gereken bir evi vardı benimse kanımda endorfin ve dönmem gereken bir hiçlik

Yalnızlık

Resim
Abartılı bir sessizlik Başıboş sabahlar Bahçedeki dut ağacına asılı boş bir salıncak Sürekli ertelenen düşler Kalitesiz bir şişe şarap Sıradan bir aşk Anlamsız ızdıraplar Günaşırı intihar korkusu

Sanırım anladın

Resim
hiç geçmeyecek biliyorum midemdeki ağrı gözlerimdeki sancı kalbimdeki sızı düşlerimdeki sen eksikliğindeki ben olmayan şirazemdeki saçmalık sabah sevişmelerimizdeki özlem gönderime çektiğim gülümsemen göğsümdeki ince parmaklı ellerin üst dudaklarının buğusu mehtaplı gönencim masadaki konuşkan hayaletlerimiz şimdi öfkeyle elinde tuttuğun güvensizlik bulutlarının kıvılcımlı yıldırımları içimdeki çocuğu linç ediyor sanırım anladın temeldeki mutsuzluğumu ondan isyanın acımasızca intikamın oysa şafağımda bir buğday tarlası vardı doğmaya hazırlanan hasat zamanını beklemeden kimsenin giremeyeceği kumral rüzgarlarınla denizin kokusunu taşıdığı sadeliğinle sen sarışın bir çiçektin buğday tarlamızda zeytin ağaçları etrafında dolanırdı elini tutmak için buğday yalazı tarlamın şafağında paylaşamadığın utançların da vardı benim gibi kimseye söyleyemediğimiz dehlizlerimiz vardı bizim denize doğru yürüdüğümüz bir umudumuz vardı kokusu geliyordu denizin heyecandan saçların sanırdım denizimizi ardına b...