Kayıtlar

ÇÜNKÜ SEVİYORUM SENİ

Resim
bugün hava güneşli. kırbaç gibi yakıyor mayısın yirmisi; adana çünkü burası güneş her zaman tepemizde sallar kılıcını hele ki çalışana, emekçiye, sevgiliye, fakire... güneşe çıkmıyorum pek o yüzden yanlış anlamayın açık bir tenim var ve bir de fena halde karşıyım çalışmaya, özgürleşmeye (!) nedense sapkın düşler kuruyorum durmadan odamın talan edilmiş yalnızlığında. küçük popon dolaşıyor gözümün önünde, sulu kukun, minik memelerin, ıslak dudakların... pürüzsüz ve ipeksi ayva göbeğinde geziniyorken ellerim, dilimin ıslaklığı ile karıncalanıyor burun direğin... hayallerimin varsıllığı ile gerçeklerimin yoksulluğu arasındaki çelişkilerde burkuluyor boğazım. durup düşünüyorum; aslında düşünemediğimi! fantezilerimin bir fikir, düşünce, felsefe sayılmamasına içerliyorum. fikir, düşünce ve felsefelere de karşıyken üstelik. küstahca yazıyorlar insanlığın kibrini her bir sayfada azalırken yeşil. insan denen yok edici acımasız türün tekrar tekrar ürettiği yenilenme, büyüme, kentlerin tahakkümü ...

YAZ GELMİYOR

Resim
yok yapacak hiçbir şeyim niye ben böyleyim mayıs güneşi vuruyor kirli çay bardaklarına çukurova'da serin bir rüzgar esiyor çalışmaktan terli sırtlar üşüyor gelmeyen yazda ağaçlar değil çimentolar mutlu ediyor artık kadınları ve çelikler camlar bu parklar da çimenler de ağaçlar da kentler de yalancı yakıyor mayıs güneşi ama güneş eski güneş değil yok yapacak hiçbir şeyim niye ben böyleyim bedenimde bir yerlerde farkında olmadığım urlar var biliyorum bana benzemese bari urlarım iyi huylu olarak içimde kabaran habis bir öfkeye tuz ekiyor hayat sümüklü böcek düşlerimde her gün bir yasa çıkarıyor devlet sonuncusu uzatıyor ömrümüzü mecburen intihar etmek yasak günah ayıp yok yapacak hiçbir şeyim niye ben böyleyim bu iç sıkıntısı kasavet rüyalarımıza dolan gerilimleri besleyen karabasanlar bu leş kokan mezbele dünya gerçeklere inananlar ile düşlere inananlar arasındaki farklardan bense ne düş kurabiliyorum ne kalabalığın yalnızlığına karışabiliyorum üşüyorum sadece gerçeklere benzeyen düş...

Kolay Olmasın Aşkımızın Başlangıcı

SEVİŞGEN ŞİİR

Resim
sessiz bir günü bozuyor saçlarının rengi teninin ışıltısı sesli bir biçimde üzülüyorum benden habersiz uzayan saçların için parıldayan ayva tüylerin için dokungaçlarını düşünüyorum hani öpmüştüm ya ve utanmıştın sen bastırmaçlarımdan biliyorum şimdi olsan yanımda sarılgançlarıma bırakacaksın kendini giremeçlerime vereceksin alamaçlarını ben de böyle özlemeçli kelimelerle oynamayacağım hayat işte ne yapalım yoksuluz gün boyu geçiyor trenler kalkıyor uçaklar ve batıyor gemiler saçların gizlice uzarken kasıklarıma doğru

UÇSUZ VE BUCAKSIZ

Resim
yatağı değiştirilmiş bir akarsuyun suya hasret kumullarında açan çiçeğiz tek umudumuz asla akarsuya dönüşemeyecek bir yağmur kaybolduk kendi içimizde nöbetleşe birbirimizi beklerken beklemek anlamını kaybetti sen bende ben sende yağdım gün ışığını ihmal etti sevgimiz ben sende sen bende ışıdın uzak bir denizi özledik yanıbaşındayken denizlere akan bir akarsuyun plastik şişeleri akarsuya süpürüyordu bir memur geleceğini çalıyordu kendinin farkında değildi bu şehirdeki tek mutluluk kömür ateşi ile gelmez bunun ispatı gibi öpüyordu kadın erkeği yine de edep yerlerinden utanıyordu kadınlar erkekler erken boşalıyordu bir böceğin fısıltısını ise hiç kimse duymak istemiyordu insanlar sürekli çarpıyordu birbirine yürürken yan yana durakta oturup hiç konuşmuyordu kadınlar ve erkekler sürekli uçsuz ve bucaksız bir yalnızlığı özlüyorduk uç sen bucak ben

İNSAN DİKTATÖRLÜĞÜ

Resim
Doğadaki hiçbir etçil hayvan besin zincirindeki canlıları kızartıp, haşlayıp, közleyip, baharatlayıp, soslayıp, paketleyip ve biriktirip yemez. Hayvanlar, doğa ile uyum içinde yaşayan sosyal canlılardır. İnsan denen hayvan ise; insan olmayı provoke edip, maniple edip, kutsallaştırıp, dinleştirip ve nihayet devletleştirip egolarını, hırslarını, damak tadını tahakküm halinde şifreleyerek uydurduğu kurallar bütünüyle diğer canlıları yok etmeyi meşrulaştıran acımasız bir diktatördür.

MAVİLEŞEN, MORLAŞAN, KIRMIZILAŞAN VE KARARAN İÇLERE

Resim
bu pencere benim mi bilmem bir bahar geçiyor dışından tüm yeşiliyle upuzun etekli penceremin dışından geçiyor zaman hurçlara sarılı yazlıklar babamın gençlik fotoğrafları albümlerde gizli kardeşimin saçları tozlu kutularda duruyor kaybolmamışsa onlar içeride benimle pencerenin içinde kısa kollu ve bacaklı akdeniz çocukluğum da yanımda kumda yanan ayaklarım hâlâ tuzlu mavi deniz, mor karpuz, kırmızı tenlerimiz kararan yediğim tokatlar acıtır canımı gece bazen uykumda bile balkonsuz ve terassız yalnızlığımı saran koca bir hiçlik tepeden tırnağa bir kadın gözlerim pencereden sızan koyu ışık altında kasıklarında kirlenmemiş bir gelecek uyuyor gel dindir acımı sevgilim seninle birlikte görevleri belli olmayan serseri bulutlar gibi inelim bir kentin üzerine aşıklarla çocuklar sevinsin üzülsün babalar bir takım iri yarı adamlar karartsın yine yürüdüğü yerleri uzanalım öylece aramızda yatan aşkın kulunçlarından öpelim aşk pembe elleri ile alnımızdaki terleri silsin pencereden bakmayalım