Öldürülen kadınlar, geleceğimiz ve isyan

Yeni sömürgecilik anlayışı dünyaya hakimken, duyguların bile mekanikleştiği atmosferde sıcak ve sevgi dolu şeyler yazmak ne zor. Hele ki kutsi gün üretmede eşi benzeri olmayan yaratıcılıktaki üretici insan uygarlığı heyecanla bir sevgililer gününü daha yaşıyorken. O sevgililer günü ki; genç bir kadın tecavüze uğrayıp, öldürülüp, bedeni yakılarak yok edilmeye çalışıldığının ortaya çıktığı güne denk geliyor.Sevgi, aşk, bağlılık, dostluk ve adanma gibi insanı yüceltmesi gereken duyguların kırmızının binbir türlü tonuna bulanmış satılık eşyalarla içinin boşaltıldığı ve alçaltıldığı bir günde bir kadın daha öldürülüyor. İçine düştüğümüz sığ ve birbirinin benzeri arzuların bedeli 14 Şubat’a özel bir renkte Özgecan’ın bedeniyle kanıyor. İktidarın artan ve giderek popülerleşen-yaygınlaşan bağnazlığı seri kadın cinayetlerini tetikliyor. Kadın cinayetlerini araştıran bir sosyoloğun “çok fazla acı var” diyerek intihar ettiği milliyetçi, muhafazakar, dindar ve erkek bir toplumu besleyen en hayati damar devlet tarafından besleniyor.
Öldürülen kadınlar, işçiler, endüstrinin birer nesneye ingirgeyip yok ettiği hayvanlar, ekolojik tahribat ve azalan yaşam standardımızla giderek mutsuzlaşıyoruz. Hayatın reset tuşu olmadığından zerre hata kabul etmiyor. Teknolojinin ulaştığı korkunç boyutlara rağmen verdiğimiz tahribatları, geçmiş hatalarımızı delete edip mutluluğumuzu masaüstüne almanın yolunu bulamadı insanoğlu. Ekosistemde sadece insan yaşamıyor içinde milyonlarca bitki, hayvan türleri yer almakta ve sömürgen insan bu sistemi oluşturan unsurlardan/türlerden sadece birisidir. Dolayısıyla dünya ekosisteminin bütünsel olarak varlığını sürdürebilmesi açısından, bu ekosistem içinde yer alan tüm canlı varlıkların varoluşları vazgeçilmez bir gereklilik ve zorunluluktur. Dünya ekosistemi içinde yer alan tüm canlı varlıkların ahlaki açıdan eşit düzeyde varoluş hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu temel bir çevre hakkıdır. İnsan nüfusunun artmasına bağlı gelişen uygarlığı ve genişleyen yaşam alanları çevresel tahribatı artırmaktayken insanların birbirleriyle süren savaşlarını engellemek olanaksızdır.
Büyük ölçüde endüstri devrimi soncunda insan gereksinimlerini karşılamak için ortaya çıkmış endüstriyel üretim süreçlerinin sonucunda hava, su, toprak kirlenmesi ve en son olarak da küresel ısınma ile büyük ivme kazanan biyo-çeşitliliğin azalması doğrudan insan eylemlerinin sonucunda ortaya çıkmış bir olgudur. İnsan türü bir bakıma kendi varlığını ve refahını artırmak için, diğer canlı türlerini gözden çıkarmıştır. Farkında olmadan diğer canlı türlerinin varlığını (varoluşunu) tehdit etmekle aslında, kendi varoluşunu tehdit etmiş olmaktadır. Kökleri tarım devrimine dayanan evcilleştirmeyle başlayan uygarlığın gezegeni yavaşça tahrip eden atılımları giderek artan oranda devam etmektedir. Uygarlığın yarattığı tüm kurumları organize eden sistematik ve örgütlü şiddetin kolluk gücü devlet; nükleer riskle, kuraklıkla, çölleşmeyle, açlık ve yoksullukla geri dönüşsüz tahribatları organize ederek sömürgenlik konusunda baş rolü oynamaya devam ediyor.
Kıyametin alametlerini dini kitaplarda aramaya gerek yok her geçen gün yaklaşan felaketi daha çok hissediyor ve yaşıyoruz. Temiz bir hava soluyamıyorken insanlar vatan, millet, bayrak, din, kâr ve erkeklik uğruna birbirlerini boğazlamaya devam ediyor. Papa Gregory yedi ölümcül günahı; arzu, öfke, oburluk, tembellik, gurur, hırs ve gıpta olarak sıralamıştı. Günümüzde yaşasaydı fikrini değiştireceğine eminim. Çağımızın en iğrenç suçları şiddet ve sömürüdür. İnsanın insan ve tüm canlılar üzerinde sömürüsü… Hakim olma, sömürme yaşantımızın tüm alanlarında kendini iktidar olgusuyla göstermektedir. Sevgililer, kardeşler, patronlar, işçiler adeta damarlarında dolaşan kan gibi eşit olmayı, empati kurmayı, paylaşmayı aklının ucundan geçirmiyor.
Hiçbir an sürekli değildir, her an bir başka ana atlar ve o yeni anda ne olacağını hiç bilemezsin. Bir dakika önceki an bitmiştir, bir dakika sonrası gelmektedir. Çok güzel ya da çok acı anlar yaşayabilirsin ama hiçbiri sürmez, bitmez de… Aslında o bir bitiş değildir, sırasını savmıştır ve sırada bekleyen yeni anlar vardır. Aslında biten bir şey yoktur, yalnızca yaşanılır. En güzeli geriye gülümseyerek düşünülen anıların kalmasıdır. Tüm otoriter yapıların, mülkiyete dayalı tüm güç odaklarının, devletin ve onun eril ve türcü iktidarının yaşamla özdeşleşmiş anlarını zehirlemesine izin verme. Geçmişini isyanla, anını kavgayla, geleceğini hayallerinle kur.
Anarşi ve dayanışmayla…

Yorumlar

  1. Sanırım yaklaşık bir yıl oldu tesadüfen bulduğum blogunuza olan ziyaretim.. öyle blog takip eden biri değilim.. ama çok okuyan çok yazan ve kendim de başta olmak üzere yazan herşeye herkese eleştiri üreten biriyim.. ama bütün eserlerinizi okumak adına yoktan zaman yaratmayı basarabildim.. öyle yüz binler satan yazarları takip etmem ve okumam.. çünkü hepsi yüzbinler satıp satın aldığı egolarinin altında kalem cevirmece oynuyorlar artık.. ama bukowski nin kalemine hayranlık duyuyorum sanırım..

    Yazdıklarımı paylaşmaya hep korkmusumdur.. ya biri görüp beğenirse diye.. meşhur olmaktan korkuyorum sanırım..


    Konunun özeti sizinde meşhur olmanızdan korkuyorum.. Çünkü yaşayan tek yazarsin mamoste.. böyle çok daha degerlisin.. saygilarimla..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel sözlerin için teşekkür ederim. beklentisiz ve sade bir yaşamın dahi iç sıkıntımızı unutturamadığı bu nesneler dünyasının çarpıtılmış gerçekliğinde iyi geldi sözlerin. koskoca bir hiçliğin önemsiz ayrıntılarıyız, yine de hâlâ neden direnip duruyoruz ölüme ve bir iz bırakmaya çalışıyoruz kaosa ihanet edercesine bilmiyorum. sanırım kavrayamadığımız şeyleri anlamlı gösterme çabalarımız en büyük zaafımız.

      Sil
  2. Sanırım yaklaşık bir yıl oldu tesadüfen bulduğum blogunuza olan ziyaretim.. öyle blog takip eden biri değilim.. ama çok okuyan çok yazan ve kendim de başta olmak üzere yazan herşeye herkese eleştiri üreten biriyim.. ama bütün eserlerinizi okumak adına yoktan zaman yaratmayı basarabildim.. öyle yüz binler satan yazarları takip etmem ve okumam.. çünkü hepsi yüzbinler satıp satın aldığı egolarinin altında kalem cevirmece oynuyorlar artık.. ama bukowski nin kalemine hayranlık duyuyorum sanırım..

    Yazdıklarımı paylaşmaya hep korkmusumdur.. ya biri görüp beğenirse diye.. meşhur olmaktan korkuyorum sanırım..


    Konunun özeti sizinde meşhur olmanızdan korkuyorum.. Çünkü yaşayan tek yazarsin mamoste.. böyle çok daha degerlisin.. saygilarimla..

    YanıtlaSil
  3. kisisel is kurmak için kredi gerekiyor? evet lütfen bu e-postayi temas halinde: finance_institute2015@outlook.com simdi tamam senin kredi transferi ile daha fazla devam etmek.

    Simdi kredi.teklif@gmail.com: Ayrica bu e-postayi irtibata geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekosoykırım sürerken

YAŞAM ANARŞİDİR