Hoş geldin

Ayşegül Arslan'ın ve bizim minik umudumuza...


"Bu nasıl bir sonbahar yaşadığımız?" diye şaştı, bir hüzünbaz
Gökten akan yağmur dahi yeşertemedi
Çiçekli göğüs kafeslerinde uyuyan hüznü
Esmedi gitti bu ölüsevici mevsimde bir sevgilinin nefesi
Kimsenin yüzüne, sıcak bir fırtına gibi vuslata dair

"Bu nasıl bir güz anlayamadım?" diye kısırlaştı, yalnız bir işvebaz
Ne havalanıyor kanlarının içinde tarla kuşları, serçeler, kırlangıçlar, saksağanlar
Ne başkasının elini özlüyor terli eller, kirli eller, temiz eller
Soğuk bakışlar dirimsiz beton
Ruhlar dumansız katre
Batmaya meyilli desteksiz katanparalar
Donuklaşan bir korku gibi süzlüyor
Bu intihar mevsiminde
Mutsuzluk olarak

Şefkat ise bordası paslı bir gemidir
Mendireğe uğramadan geçip giderken
Ufuk çizgisindeki kızıllkta boğulur
Bir ekim sıkıntısında
Özlemle sevişemeden

Gordion'un karamsar düğümünü çözen kılıcın
Keskin parlak zekası gibi aydınlanıveriyor ortalık nihayet
Mutlu bir ışığın etekleri kaplıyor dört bir yanı
Mutlu bir ülke gibi doğuyor umudumuz
Bayraklara, sınırlara, savaşlara, krallara, soytarılara inat
Herkesten farklı
Aşka nazire
Barışın kızı
Aze

fazıl tar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ekosoykırım sürerken

Öldürülen kadınlar, geleceğimiz ve isyan

YAŞAM ANARŞİDİR