tag:blogger.com,1999:blog-70301165879406111332024-03-05T01:00:25.297-08:00Kimim Bennemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.comBlogger208125tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-64344315640508335832015-09-07T04:28:00.001-07:002015-09-07T04:28:54.149-07:00Ekosoykırım sürerken<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwpsCZFFdQ68qh8HNL-45yUrhoUwDRgNsyQBgwrFc4pjiIhO4o7CNi44UiBRQ8ONnCAVX9gfLpwKnGKNQ8mFAImYCS5Qnj0rCr4US_9EGh8USqPpLaoJP4z0BIFEqxZqnVR_Un32cfQzE/s1600/tumblr_n850pvLO3e1slixf5o1_500.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwpsCZFFdQ68qh8HNL-45yUrhoUwDRgNsyQBgwrFc4pjiIhO4o7CNi44UiBRQ8ONnCAVX9gfLpwKnGKNQ8mFAImYCS5Qnj0rCr4US_9EGh8USqPpLaoJP4z0BIFEqxZqnVR_Un32cfQzE/s1600/tumblr_n850pvLO3e1slixf5o1_500.png" /></a></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; line-height: 18.2000007629395px; margin: 0px; padding: 0px;">“Sanayi toplumunu yıkmaya harcanmayan her saniye,kendimizle birlikte tüm canlıların yok edilmesine göz yummak demektir.” </em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Craig “Critter” Marshall</strong></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Doğanın tahakkümünde yeni yöntemler bulmakta, gizli açık talanı desteklemekte insanoğlu çok yaratıcı. Uygarlık dünden yarına katliamlarının hızını artırıyor. Daha iyi günlerin bizi beklediğine dair “ilerleme” miti bir parodiye çoktan dönüştü.<span id="more-28581" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"></span>Kanserli bir toplum yaratan fabrikaların, şirketlerin ve ağa babaları devletin ağzıyla kirlettiği geri dönüşüm, çözünebilir ve yeşil kelimelerine hâlâ gerçekten inanan var mı bilmiyorum poşet dağlarıyla çevrilmiş uygar yaşantımızda.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
İnsanlar modernizmin uygar yaşantısı için nehirleri duvarlarla ördü, ormandaki ağaçları baltaladı, bataklıkları içindeki kurbağalarla birlikte öldürdü ve milyarlarca hayvanı katletmeye devam ediyor. Devlet ve medyanın kullandığı dil ve reklamlar artık doğal hayat yalanının üzerini kapatamıyor. Bir fabrikanın, bir barajın, enerji nakil hatlarının, yolların, köprülerin ve tüm bunların tamamlayıcısı “kalkınma” yalanı otobanlarla, gökdelenlerle, fast food mekanlarla, AVM’lerle, çimentonun bin bir çeşit türevi mimari şeytanlıklarla ekosoykırıma yol açıyor.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Obama’nın bile ekolojiden bahsettiği bugünlerde tüketiciliğin makyajı eko ürünler, doğada hemen çözülen plastikler, sadece bizi değil ormanı da özgürleştiren otomobiller an be an ekranlardan akıyor. Sürekli üreyen, üreyip çoğaldıkça birer müşteriye dönüşen her insan dünya sömürücüsü kapitalistler için üzerinden para kazanılacak taze girdiler ve yeni pazarlar demek. Yeni açılan her pazar daha fazla enerji talebi demek. Kumpas kurulmuş, azmanlaşan bir kısırdöngünün yarattığı yıkımı lehine çeviren sömürgenler aş ve iş vaadinin ardına gizleniyor. Gelsin baraj inşaatları, nükleer santraller, madenler, lojistik altyapılar, doğayla kardeş binalar, “yeşil” çelik fabrikaları her şey insan için.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Kısa ya da uzun vadeli çözüm stratejilerinden çok uygarlığa karşı verilecek topyekûn bir savaş zamanı geldi çattı. Bunun için atılması gereken ilk adım en meşru ve ivedi bir mücadele alanı olan ekolojik direniş şu zamanlarda ön plana çıkıyor. Eşi benzeri görülmemiş bir devlet talanın, gözünü kâr hırsı bürümüş şirket acımasızlığının, tam ortasındayız.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Direniş hareketlerinin yöntemleri umut vermiyor. Demokratik, sivil itaatsiz, hukukun üstünlüğüne inanan, eşitlikçi, dayanışmacı, çoğulcu ve hümanist kafaların kimseye faydası yok. Hukukun üstünlüğüne inanan her direniş hareketi düşmanın beslendiği bir örgütlenme biçimine dönüşüyor. İçi boş bir hümanizm anlayışı yasaların ve hukuk sisteminin temel direği. Ormanların da kalbi var, orada binlerce yıldır yaşayan canlıların da hakları var.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Hümanist, demokratik, kalkınmacı, ilerlemeci, sosyal refahçı her devlet ve onun taşeronu her şirket şiddetle cezalandırılmalı artık.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Nehri bölmek için örülen her duvar, baraj inşatına giden her yol dinamitlenmeli. Akan suyun, vahşiliğin, balıkların ve yeşilin özgürlüğü korkularımızdan daha önemsiz değil.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Doğal gaz boru hatlarına, enerji nakil hatlarına sabotaj yapılmalı. Uygarlığın yok ettiği yaşamlara karşı savaşmak için, insansı robotlar olmamak için, duygularımızın peşinden gitmemiz için enerji kaynaklarına ihtiyacımız yok.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Toprağı deşen, ağacı söken, barışı baltalayan, vahşiliği öldüren her iş makinesi yakılmalı, baraj, yol, köprü yapımını üstlenen her şirketin merkez ofisi bombalanmalıdır. İnandığımız tek pragmatik gerçek doğrudan eylemin ve isyanın doğal sonuçlarıdır; iş makinesi olmadan hiçbir şirket doğayı talan edemez, merkez ofisi olmadan hiçbir şirket talanı organize edemez.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Yaşadığımız dünyanın korunması için polikacılardan ve sermayeden umudu kesmenin vakti gelmedi mi? İnsanın vahşi doğasına dönüş için, ekolojik sistemin nefes alması için, özgür bir dünya için sistemin bütün çarkları yıkılmalı. Nihilistler, sabotajcılar, ekotajcılar, A.L.F., E.L.F.,<span style="text-align: center;">kundakçılar, göçebeler, mülteciler, bireyci suçlular, terörist anarşistler, gerekli olan ve başarmak istediğimiz her şeye hazır olan insanlar sistemin dengesini bozmalı vahşi doğayı işgal edenleri cezalandırmalıdır.</span></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-38889004934959444572015-02-17T03:02:00.000-08:002015-02-17T03:02:18.567-08:00BONANZA<br />
Kısa boylu ve bodur bir kurt kırmasıydı. Kalın bir boynu, sık ve boz renkli tüyleri vardı. Oldukça sinirli bir köpekti. Ailede ısırmadığı, kovalamadığı kimse kalmamıştı. Benimse en iyi dostumdu Bonanza. Onu tanıdığımda 15 yaşımda olmalıyım. O da kendi yaşam süresinde o yaşlarda olmalıydı. Açık kestane rengi gözlerinden kızgın mı, sakin mi anlayabiliyordum. Çok badireler atlattı Bonanza. Şehir dışındaki evimizin etrafında uzun yürüyüşlere çıkardık. Genelde sevecen ve dost canlısıydı. Birlikte bazen dozunu kaçırdığımız oyunlar oynardık. Giderek sertleşen elenseler çeker, yere yatırır, kulağını falan çekerdim... Hırlayarak üzerime atılır, dişlerini geçirmeden ısırır, patileriyle üzerime atılır kendimizden geçerdik. Ara sıra kendini tutamaz içindeki yabanıl vahşiliği gençliğinin de etkisiyle gün yüzüne çıkarır ısırırdı beni aniden. Kararsız bir patlayıcı gibiydi öfkesi Bonanza'nın. En kızgın olduğu dönemler yaz sıcaklarının başladığı dönemler olurdu. Adana'nın sarı sıcaklarında kalın kürkü ona serin ve nemli bir yer bulması için arayışa iterken babamın ektiği sebzelerin, meyve ağaçlarının dibini kazıp az kovulmamıştır öfkeyle yattığı yerden. Eve bir yabancı geldiğinde ya da başka köpekler yakınlara geldiğinde iyiden iyiye hırçınlaşır öfkesini kontrol edemezdi. Çok severdim Bonanza'yı. O hırçınlığının altında yatan dostluğunu ve koşulsuz sevgisini hissederdim. Çukurova'nın ayaklar altında kalan manzarasına karşı yerleşmiş evimizden bazen çok uzaklaşırdık birlikte. Arka ayaklarıyla durmadan yeri kazar, sağı solu edepsizce işaretlerken, kah bir tepeyi tırmanır kah bir dereyi geçerken bakir doğanın bilincinde olmadan serüvenleşen yoldaşlığımızın tadını çıkarırdık Bonanza'yla. Asla beni bırakmayacağını anlar dahası bilirdim içten içe. Ona kızsam da, kovalasam da bana asla kin tutmayacağını her defasında ispatlardı onu her çağırdığımda neşeyle yanıma geldiğinde.<br />
<br />
Hayvanlara düşkün olan babam bir gün hayli iri bir çoban köpeğiyle eve geldi: Toni. Bonanza'yla ciddi bir rekabet içine girdiler. Büyük cüssesi ile Bonanza'yı evden kovdu Toni. Ciddi kavgaları oldu. Birçok kez Bonanza'yı Toni'nin dişleri arasından güç bela kurtardık. Evin sınırları dışındaki güvenli bir mesafede yaşamaya başladı Bonanza. Yemek artıklarını götürdüğümde ne kadar aç olduğunu anlardım yutarcasına saldırdığından yiyeceklere. Etrafta köyler, başka evler ya da uzakta bir yerlerde yaşama şansı bulabilirdi ama hiç terk etmedi bizi Bonanza. Yaklaşık üç yıl sonra Toni aniden ortadan kaybolana dek eve gelemedi ama yine de bırakmadı bizi Bonanza. Başka köpeklerimiz de vardı ama Toni sadece Bonanza'ya karşı cephe almıştı. Sanırım diğer köpeklerin Toni'nin üstünlüğünü kabul eden karakterleri Bonanza'da hiç yoktu.<br />
<br />
Sonra Bonanza döndü yine aramıza. Uzun yıllar bizle yaşadı. Ben okul için kent dışına gidip daha az gelmeye başlasam yine aramızda hiç eksilmeyen dostluğu yaşamaya devam ettik. Zaman hayvanlar için insanlardan daha hızlı akıyor sanırım. Bonanza yaşlandı sonra, bıyıkları beyazladı, dişleri döküldü yer yer ama, öfkesinden ve dostluğundan hiçbir şey kaybetmedi. Ta ki o uğursuz kış akşamına dek. Ben Adana'daki evdeydim. Babamlar gece geç saatte havlamalar duymuşlar. Dışarı çıkınca yaklaşık on tane çok büyük ve iri bir köpek çetesinin evin etrafındaki çiti geçip evin yakınına geldiğini görmüşler. O büyüklükte bir köpek çetesi insanlar için bile tehlikeli olduğundan bir şey yapamamışlar. Bonanza evdeki diğer iki köpek gibi bir kenara sinip savunmaya geçmek yerine çeteye saldırmış. Küçük cüssesini sabah cansız bulmuşlar evin önünde. Bizimle dostluğun bedelini canıyla ödeyen bir ilişki kurmak sanırım tam Bonanza'ya göre bir sondu. Hiç onun gibi biriyle karşılaşmamıştım. Yeri hiç dolmadı zaten. Ne zaman kendimi gerçekten yalnız hissetsem hep Bonanza'yı özlerim. Yuvarlak kızgın gözlerini, sevimli kuyruğunu, sivri dişlerini, tiz sesindeki iyiliğini ve bizim için ölüşünü...nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-5529851451662345532015-02-15T04:27:00.001-08:002015-02-15T04:28:54.841-08:00Öldürülen kadınlar, geleceğimiz ve isyan<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Yeni sömürgecilik anlayışı dünyaya hakimken, duyguların bile mekanikleştiği atmosferde sıcak ve sevgi dolu şeyler yazmak ne zor. Hele ki kutsi gün üretmede eşi benzeri olmayan yaratıcılıktaki üretici insan uygarlığı heyecanla bir sevgililer gününü daha yaşıyorken. O sevgililer günü ki; genç bir kadın tecavüze uğrayıp, öldürülüp, bedeni yakılarak yok edilmeye çalışıldığının ortaya çıktığı güne denk geliyor.<span id="more-23945" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"></span>Sevgi, aşk, bağlılık, dostluk ve adanma gibi insanı yüceltmesi gereken duyguların kırmızının binbir türlü tonuna bulanmış satılık eşyalarla içinin boşaltıldığı ve alçaltıldığı bir günde bir kadın daha öldürülüyor. İçine düştüğümüz sığ ve birbirinin benzeri arzuların bedeli 14 Şubat’a özel bir renkte Özgecan’ın bedeniyle kanıyor. İktidarın artan ve giderek popülerleşen-yaygınlaşan bağnazlığı seri kadın cinayetlerini tetikliyor. Kadın cinayetlerini araştıran bir sosyoloğun “çok fazla acı var” diyerek intihar ettiği milliyetçi, muhafazakar, dindar ve erkek bir toplumu besleyen en hayati damar devlet tarafından besleniyor.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Öldürülen kadınlar, işçiler, endüstrinin birer nesneye ingirgeyip yok ettiği hayvanlar, ekolojik tahribat ve azalan yaşam standardımızla giderek mutsuzlaşıyoruz. Hayatın reset tuşu olmadığından zerre hata kabul etmiyor. Teknolojinin ulaştığı korkunç boyutlara rağmen verdiğimiz tahribatları, geçmiş hatalarımızı delete edip mutluluğumuzu masaüstüne almanın yolunu bulamadı insanoğlu. Ekosistemde sadece insan yaşamıyor içinde milyonlarca bitki, hayvan türleri yer almakta ve sömürgen insan bu sistemi oluşturan unsurlardan/türlerden sadece birisidir. Dolayısıyla dünya ekosisteminin bütünsel olarak varlığını sürdürebilmesi açısından, bu ekosistem içinde yer alan tüm canlı varlıkların varoluşları vazgeçilmez bir gereklilik ve zorunluluktur. Dünya ekosistemi içinde yer alan tüm canlı varlıkların ahlaki açıdan eşit düzeyde varoluş hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu temel bir çevre hakkıdır. İnsan nüfusunun artmasına bağlı gelişen uygarlığı ve genişleyen yaşam alanları çevresel tahribatı artırmaktayken insanların birbirleriyle süren savaşlarını engellemek olanaksızdır.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Büyük ölçüde endüstri devrimi soncunda insan gereksinimlerini karşılamak için ortaya çıkmış endüstriyel üretim süreçlerinin sonucunda hava, su, toprak kirlenmesi ve en son olarak da küresel ısınma ile büyük ivme kazanan biyo-çeşitliliğin azalması doğrudan insan eylemlerinin sonucunda ortaya çıkmış bir olgudur. İnsan türü bir bakıma kendi varlığını ve refahını artırmak için, diğer canlı türlerini gözden çıkarmıştır. Farkında olmadan diğer canlı türlerinin varlığını (varoluşunu) tehdit etmekle aslında, kendi varoluşunu tehdit etmiş olmaktadır. Kökleri tarım devrimine dayanan evcilleştirmeyle başlayan uygarlığın gezegeni yavaşça tahrip eden atılımları giderek artan oranda devam etmektedir. Uygarlığın yarattığı tüm kurumları organize eden sistematik ve örgütlü şiddetin kolluk gücü devlet; nükleer riskle, kuraklıkla, çölleşmeyle, açlık ve yoksullukla geri dönüşsüz tahribatları organize ederek sömürgenlik konusunda baş rolü oynamaya devam ediyor.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Kıyametin alametlerini dini kitaplarda aramaya gerek yok her geçen gün yaklaşan felaketi daha çok hissediyor ve yaşıyoruz. Temiz bir hava soluyamıyorken insanlar vatan, millet, bayrak, din, kâr ve erkeklik uğruna birbirlerini boğazlamaya devam ediyor. Papa Gregory yedi ölümcül günahı; arzu, öfke, oburluk, tembellik, gurur, hırs ve gıpta olarak sıralamıştı. Günümüzde yaşasaydı fikrini değiştireceğine eminim. Çağımızın en iğrenç suçları şiddet ve sömürüdür. İnsanın insan ve tüm canlılar üzerinde sömürüsü… Hakim olma, sömürme yaşantımızın tüm alanlarında kendini iktidar olgusuyla göstermektedir. Sevgililer, kardeşler, patronlar, işçiler adeta damarlarında dolaşan kan gibi eşit olmayı, empati kurmayı, paylaşmayı aklının ucundan geçirmiyor.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Hiçbir an sürekli değildir, her an bir başka ana atlar ve o yeni anda ne olacağını hiç bilemezsin. Bir dakika önceki an bitmiştir, bir dakika sonrası gelmektedir. Çok güzel ya da çok acı anlar yaşayabilirsin ama hiçbiri sürmez, bitmez de… Aslında o bir bitiş değildir, sırasını savmıştır ve sırada bekleyen yeni anlar vardır. Aslında biten bir şey yoktur, yalnızca yaşanılır. En güzeli geriye gülümseyerek düşünülen anıların kalmasıdır. Tüm otoriter yapıların, mülkiyete dayalı tüm güç odaklarının, devletin ve onun eril ve türcü iktidarının yaşamla özdeşleşmiş anlarını zehirlemesine izin verme. Geçmişini isyanla, anını kavgayla, geleceğini hayallerinle kur.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Anarşi ve dayanışmayla…</em></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisANocIqGjq8DTwPyHHolO7J5bFzLc6k8fw7Sn4Ab2mCRPQk9bUzkUkjkV9_rWY4Ms908zrPxr6xQtCNENaWsA4S8fSQaFZlSmU0ECjYT7vJvk5iZfNijETUsAfNHE27ZSQJkzL3GAr6A/s1600/10924812_920999904617318_2680049877390743072_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisANocIqGjq8DTwPyHHolO7J5bFzLc6k8fw7Sn4Ab2mCRPQk9bUzkUkjkV9_rWY4Ms908zrPxr6xQtCNENaWsA4S8fSQaFZlSmU0ECjYT7vJvk5iZfNijETUsAfNHE27ZSQJkzL3GAr6A/s1600/10924812_920999904617318_2680049877390743072_n.jpg" /></a></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<br /></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-72619462743719027622015-02-15T04:25:00.004-08:002015-02-15T04:25:53.714-08:00YAŞAM ANARŞİDİR<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Alışveriş yapmak eğlence ya da oyun değildir. Sen gereksizce tüketip satın aldıkça etrafına fakirliğin ve yoksulluğun duvarlarını örersin. Dolabında çoğalan eşyalar, eşitsizliği ve umutsuzluğu besler. Dolaşmak ve zaman harcamak için aklına gelen ilk yer AVM ise çoktan reklam dünyasının ışıltılı bir kofluğunun sadık bir tebaası haline gelmişsin demektir. Basit ve sade bir yaşam doğal hayatlarımıza dönmenin en kestirme yoludur.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Güvenlik, emeği ve dünyayı sömüren sermaye sahibinin dayattığı ayrıştırıcı bir paranoyadır.<span id="more-23892" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"></span> Jiletli teller, kalın duvarlar, kameralar, alarmlar, polisler ve bekçiler senden çaldıklarını yine senden korumaya çalıştıkları birer güvensizlik aygıtlarıdır. Biriktirdikleri her şeyin başkalarının yaşamını harcadığının bilinciyle yükselttikleri duvarlar korkularının tuğlalarından örülmüştür. Kapıların ve kilitlerin seni sistemin kaybedenlerinden biri olmaktan kurtaramadığı geleceğe yakınlaştırdığını anla artık.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Okulda öğretilen ilk şey sıraya girmen ve oturmandır. Numaralanarak, söz verilince konuşarak, bağımsızlığını zamanın hegemonyasında terkederek, sınırların olduğunu bilerek herkese benzetilirsin okulda. Öğretmenin kürsüsü öğrencinin ezilmişliğidir. Okulla, hiyerarşinin tezgahından geçince artık meslek denen öğretilmiş sömürü mekanizmasının dişlilerinden biri olman kolaylaşır. Okulda uygarlık dedikleri yaşamak için yapman gerekenlerin sana dayatıldığı duygusuz bilgilerden başka bir şey öğrenemezsin. Okulda sana öğretilen her şeyi unut, senden sakladıkları her şeyi okulun dışında bulacaksın.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Tanrı fikri mantıklı, anlaşılabilir olmayan ve açıklanamayan şeylerin bir potada eritilerek somut bir bağnazlık gerçeğine dönüştürülmüş tarihi bir secde ettirme refleksidir. Tanrı fikri, doğanın inkarı, kontrolü, yağması ve çıkar amaçlı kullanılmasına zemin hazırlayan uydurulmuş hoş kokulu ve boyalı bir cerahattir. Sana ısrarla Tanrı’ya inandığını söyleyen birinden uzak dur çünkü; ele geçirmeye çalıştığı ilk şey kendine benzetmeye çalıştığı beynin olacaktır. Bir Tanrı’ya mı inanıyorsun o zaman parçası olduğun insanlığın ortak çıkarlarını darp eden tüm bozguncu hırslardan artık sorumlu değilsin demektir. Kendine inan, böylesi hiç var olmayan bir canavar kılığına bürünmeye çalışan hırsızların foyasını meydana çıkarır.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Parlamento, milletvekilleri konutları, milletvekilleri, emekli milletvekilleri, milletvekili maaşları, mazbatalar, politikacılar, komisyonlar, alt komisyonlar, bütçe, karma bütçe, konsalide bütçe, ödenek, örtülü ödenek, anayasa, yasa, yasama, yürütme, yargı, kanun, kararname, yönetmelik, tasarı, halk oylaması, gensoru, temsili demokrasi, seçim, oy pusulaları, sandık, pusula, evet, hayır, çekimser, plebisit, siyasi partiler, yüksek seçim kurulu, danıştay, sayıştay, yargıtay, askeri yargıtay, ordu, kışla, silah, biber gazı, hükümet, diktatörlük, padişahlık, cumhurbaşkanlığı, danışmanlık, başbakanlık, bakanlık, valilik, genel müdürlük, müdürlük, muhtarlık, encümen, aza, seçmen, vatandaş, vergi, gardiyan, polis, emniyet müdürlüğü, karakol, dayak, dava, gözaltı, işkence, ceza, sopa, ceberrut, sadist, katil, akrep, TOMA, cezaevi: DEVLET!</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Mezbahalar yeryüzündeki yaşamın düşmanı korkunç ve gözlerden saklanmaya çalışılan tahakkümcü insan uygarlığının kan makineleridir. Hayat, hayattır ister kedi, ister inek, ister koyun isterse insan olsun. İnsan ve hayvan ayrımı, insanın kendi çıkarına kullandığı bir tahakküm biçimidir sadece. Hayvanların acı ve işkence çekerek etleri için öldürülmesi çok daha ahlaki ve sağlıklı yollar varken tüketicilerin talebi ve finansal destekleriyle gerçekleşir. Merkezi bir sinir sistemi ve acıyı, açlığı, susamışlığı hissetme söz konusuysa bir fare de, bir domuz da, bir inek de, bir koyun da, bir çocuk da aynıdır. Et yeme kültürünü sorgulamak, neden olduğu adaletsizliği, acıyı ve eşitsizliği göz önüne alırsak dünya düzenini sorgulamaktır. Tüm canlı yaşamlarından üstün tuttuğumuz inanç, din, bayrak, mülkiyet ve kutsallarımız olduğu sürece bu dünyada cinayetler hiç bitmeyecek. Anarşist olduğu kabul edilsin ya da edilmesin hayvan özgürlüğü; hakim türcü kültüre karşı defakto bir isyandır.</div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Anarşi, sevgiyle dostlukla tüm canlıları birey olarak gören bir farkındalığın ve hoşgörünün mücadelesidir!<br /><em style="border: 0px; line-height: 18.2000007629395px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></em></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><em style="border: 0px; line-height: 18.2000007629395px; margin: 0px; padding: 0px;">Anarşi, vahşinin kuralsız ve kaotik isyancı güdüleridir!</em></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Bizden koparılmaya çalışılan vahşi hayallerimizin yerine düzenin ve başeğmenin otoriter enstrumanlarıyla hayal kurmayacağız!<br /></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Otoriter saçmalıkların ve toplumun sözde değerlerini vandal bir aşkla, kaosu arzulayan nihilist bir başı bozuklukla yıkacağız!<br /></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Ve ölmeli, uzlaşmaya yol açan tüm kurumları yaratıp besleyen pasifizmin ataletle içselleşmiş her bir atomu!<br /></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Devlet, mülkiyet ve ideolojilerden bağımsız özgün, mutlak bir özgürlüğü arzuluyoruz!<br /></em></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<em style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Yaşam anarşidir!</em><br /><strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">İSYAN! YIKIM! ANARŞİ!</strong></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ6MU-ESjdiZewZs6fKUQRD4nOQNo_QqheJa1bjDPOooem3pMrgCZUcBzI-GheEUuC4tHD2vTtEW2V_gW3qxTJEYvJ0G4cefEohohMdCPHtmGRufmmke31VyJkCk-8qHe9wTBpp1pNBdI/s1600/10949723_851580561552486_7343637528935297092_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ6MU-ESjdiZewZs6fKUQRD4nOQNo_QqheJa1bjDPOooem3pMrgCZUcBzI-GheEUuC4tHD2vTtEW2V_gW3qxTJEYvJ0G4cefEohohMdCPHtmGRufmmke31VyJkCk-8qHe9wTBpp1pNBdI/s1600/10949723_851580561552486_7343637528935297092_n.jpg" height="640" width="502" /></a></div>
<div style="border: 0px; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-4876560792109545822015-02-15T04:24:00.000-08:002015-02-15T04:24:07.767-08:00Melankoli isyancıdır<h2 style="border: 0px; color: #666666; font-family: 'Droid Sans', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 21px; line-height: 1.6; margin: 0px; padding: 0px; text-shadow: rgb(255, 255, 255) 1px 1px 0px;">
<br /></h2>
<div class="entry" style="border: 0px; clear: both; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18.2000007629395px; margin: 0px; overflow: hidden; padding: 0px;">
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Olağanüstü yaşamlarımız yok. Normalin, sıradanlığın tuzağına çoktan beri düşmüşüz. Anlayıştan uzak, birbirinden kopmuş ve her geçen gün biraz daha şeyleşen değersizleşen yaşamlarımıza inancımızı ve umudumuzu yitirdik. Gözlerimiz yaşararak, tüylerimiz dikenleşerek sarılmıyoruz artık birbirimize.<span id="more-23697" style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"></span> Yakınlarda bir yerlerde bize dair olup bitenlere yüreğimizi çoktan kapattık. Teşekkür etmek, takdir etmek, özür dilemek, empati kurmak, anlamaya çalışmak hayatlarımızdan çıkmış. Sevdiğimiz insanlara bunu tereddüt etmeden söyleyebilmek, dost edinmek, paylaşmanın koşulsuz sadakatini unutmuşuz. Şikayet etmek, söylenmek, günü birlik hazların ve avunmaların peşinde kendimize yabancılaşmak en iyi yaptığımız şey olmuş. Yaşadığımız sinkaflı gerçekliğimizi izlediğimiz filmlerle, siber uzayın duvarlarıyla, makinelerin basitleştirdiği sözde hayatlarımıza acımasızca uyguluyoruz. Artık estetize edilmiş planlı yaşamlardan başka bir amaç için var olabileceğimizi tamamen unuttuk. İçimizde bir yerde ormanı, denizi, toprağı özleyen yanlarımız rasyonalize edilmiş bilincin esiri artık. Süperegolarımızı def etmenin yolunun bizden geçtiği tahayyül edemiyoruz bu çağda.</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Sığındığımız bir yerde hırslardan, kârdan, egolardan, kötülükten ve düşmanlıktan uzak bir isyan içimizi güzelleştirmeli artık. Yalnızlıktan ve ses çıkarmaktan çekinmeyen itirazlar büyümeli gürültüyle. Bizleri kuşatan bu acizlik duygularının kaynağı otoriter şiddeti parçalamalıyız. Aşkı hediye paketlerine, sevgiyi evlilik cüzdanlarına, dostluğu kredi kartlarına tevil eden modernizmin aynalarını kırmalıyız. Bizi okulla eğiten, cezaeviyle tehdit eden, dinle korkutan, parayla esir eden, fabrikayla hasta eden uygarlığın tüm kurumlarını yok etmeliyiz.</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
Kozmosun ücra bir köşesinde yıldızlarla oynayaşan, <span style="line-height: 18.2000007629395px;">gezegenlerle sevişen yaşam düşmanlarına karşı özgürlüğü ve aşkı savunan anarşistleriz biz.</span></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Tüm devletlerle ve yarattığı örgütlü şiddet yok olana dek isyan, aşk, anarşi!</strong></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWxodww1-spVXKlPfMHDgmv7d23hQgonk9lTgvsp0n_3fVWVzx4C08LI-79rvbFR7IiPzM-GwcWatbdHuol1ZP1kmvPuIVhPTjRWqAN-SbVQgUbe9IV3Ir7Q6zwh3t67KNRt-IEpKart4/s1600/63849032-600x364.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWxodww1-spVXKlPfMHDgmv7d23hQgonk9lTgvsp0n_3fVWVzx4C08LI-79rvbFR7IiPzM-GwcWatbdHuol1ZP1kmvPuIVhPTjRWqAN-SbVQgUbe9IV3Ir7Q6zwh3t67KNRt-IEpKart4/s1600/63849032-600x364.jpg" height="388" width="640" /></a></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 15px; padding: 0px;">
<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;"><br /></strong></div>
</div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-15930248350123740892014-11-22T06:12:00.002-08:002014-11-22T06:19:23.213-08:00Amerika'nın keşfi, soykırım ve kapitalizmin bataklığında serpilen devlet kibri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<i>Kristof Kolomb bu kıyılara çıktığında, barışçıl yerli halk kollarını açarak onu karşıladı. Bana sorarsanız, yapılması gereken en zarif şey onun boğazını kesmekti.</i></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<i><br /></i></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<i>John Zerzan</i></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Baskın irade her söylediğinin doğru olduğuna inanır. Gücünü, elinde bulundurduğu tahakküm aygıtıyla koruyan her dikta sadece doğruyu söylemekle kalmaz söylediklerine koşulsuz inanılmasını da ister. Sorgudan ve şüpheden uzak bir iktidar en güçlü kaledir. Söylemlerinin gerçekler karşısında düştüğü pespayeliğe ve komikliğe rağmen absürt denecek iddiaların gündem olması dahi kendi gücünü sürdürmeye yarayan bir inanç barometresi işlevi görür.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Kaba güç ve devlet şiddetinin vicdandan yoksun yöntemlerini sürekli kullananların yürüttüğü algı operasyonlarını nasıl okumalıyız peki? Amerika'yı kimin keşfettiğinin, kimin ona ismini verdiğinin ya da Amerikancılığı kimin icat ettiğinin bu çağda ne önemi var? Küba dağlarındaki cami hezeyanları bizlere ne anlatmalı? Hiç kuşkusuz Türkiye topraklarının şu an ki egemenlerinin kibri ve gururu atalarından miras onlara. Viyana kapılarına dayanmış ecdadının ve İslam'la sentezlenmiş Şark Ulviyetinin bir zamanlar Batı'nın tuvaletsiz uygarlığından katbekat üstün olduğu Müslüman/milliyetçi dimağlarına kazınmış. Oysa tekno-endüstriyel uygarlığın enstrümanlarını ithal eden günümüz taklitçiliğinin dünyaya dinci/milliyetçi babalanmaları açıktır ki aşağılık kompleksinin dışa vurumundan başka bir şey değil.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Artık kafası çalışan hiç kimse ilerlemenin, büyümenin ve kalkınmanın sürdürülebilir ve iyi bir şey olduğunu savunamıyor süregiden insani/ekolojik yıkıma bakarak. Amerikanın keşfedilmesinin arkasındaki Kızılderili Soykırımı, yerlilerin çiçek hastalığı bulaştırılması, yerlilerin kısırlaştırılmaları, hayvan türlerin ve ormanların yok edilmesi, bir zamanların geniş bakir coğrafyasının toptan bir acımasızlıkla tarumar edilmesi yatar. İşte Amerika'yı keşfetme babalanmasının ardında yatan asıl imaj budur; Müslüman ve Türk devlet politikalarının gayri resmi katliam ve soykırım bilinci. </div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Günümüzde devletler Amerikan Rüyası'ndan, fırsatlar ülkesinden, güzel yarınlardan umut vermiyorlar. Global bir insanlık krizi dünyayı sarmış durumda. Uygarlığın patolojik yıkımlarının sonuçlarıyla isyanlar şekillenme sürecinde. Sorun Amerika'yı keşfetmeden öte kimin işçileri ve insanları daha fazla sömürebiliyor ve kimin çevreyi daha fazla zarara uğratabiliyor olduğudur mutlak kâr ve iktidar uğruna, asıl önemli olan budur.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; her yıl binlerce işçinin önlenebilir nedenlerle ölmesini umursamamaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettğini iddia etmek; Üçüncü Boğaz Köprüsü ve üçüncü Havaalanı ile yüz binlerce ağacı on binlerce hayvanı yok etmeyi savunmaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; süren binlerce HES ve inşaat projeleriyle yerel kaynakları yok etmek insanları işsizliğe kentlerde ucuz iş gücüne mahkum etmektir.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; ülkeyi betonun grilikleriyle bunaltıp insanları birbirine yabancılaştırmaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; tek geçer akçenin güç ve iktidar tek gücün de paradan ve zenginleşmeden geçtiğini icraatlarıyla onamaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; kentin arasına sıkışmış tek ağaçlı parkları yıkıp yerlerine AVM, cami inşa etme aymazlığıdır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; uydurduğu hukuku adalet diye halka satan bir yargı sistemiyle insanları susturmaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; kadını eve hapsetmeye çalışmak onu hayatın her alanından uzaklaştırmayı savunmaktır.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
Amerika'yı Müslümanların keşfettiğini iddia etmek; kadim halkların kendisine oy vermeyenini Dersim'de yok etmek, Roboski'de bombalamak, Kobanê'de tecrit etmek, cezaevinde zulmetmektir.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
...</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<br />
<br />
Amerika'yı yeniden keşfetmektense bizleri medyayla zehirleyen, polisle döven, cezaeviyle korkutan, okulla inandıran, camiyle kandıran, işsizlikle tehdit eden uygarlığı, devleti ve politikalarını reddedelim ve özgür bir dünya kuralım.</div>
<div style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">
<div>
<br /></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo4R5OX48B4kTvt0aV3AOLsn5E9Zt8EyMeuqOdmxtxYO5LcVX7XwAiATHCidga4oOTfJkVZE7RZFvYNmEvbU9F3lkYwzRuAk6T_yOSyDSbZ3yVxRKIV5m8-ucz5HS6BZeTg8wCbvZl-Zw/s1600/1380302_751040894970894_8811018998009239569_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo4R5OX48B4kTvt0aV3AOLsn5E9Zt8EyMeuqOdmxtxYO5LcVX7XwAiATHCidga4oOTfJkVZE7RZFvYNmEvbU9F3lkYwzRuAk6T_yOSyDSbZ3yVxRKIV5m8-ucz5HS6BZeTg8wCbvZl-Zw/s1600/1380302_751040894970894_8811018998009239569_n.jpg" height="260" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-22656488714336427122014-09-12T04:12:00.000-07:002014-09-12T04:12:17.241-07:00KARANLIKTIR AŞK<i>Ne diyorum dinle</i><br />
<i>Şu gündüz ve aydınlık olmasa</i><br />
<i>Daha iyi daha mutlu oluruz</i><br />
<i>Hatta patlasa güneş</i><br />
<i>Yok olsa dünya </i><br />
<i>Uzay ve zaman kırılsa</i><br />
<i>Dönsek yeniden </i><br />
<i>Geldiğimiz karanlığın hiçliğine</i><br />
<i>Ne dersin</i><br />
<i><br /></i>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib2QIsEQvv1Z6Z2MG2Q928tiDxNauI5foRoxkL3zyFIP73pSSPHJsIUzLSyMhcXHj4pEoV8RImAlRHDMHOtsIWhLW49vzwsQ99inBdgLpO86aPAshCTO7vyKCzVOASotkUbyQBQKT_Pyk/s1600/tumblr_mu53qtrl8v1sygzffo1_500.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib2QIsEQvv1Z6Z2MG2Q928tiDxNauI5foRoxkL3zyFIP73pSSPHJsIUzLSyMhcXHj4pEoV8RImAlRHDMHOtsIWhLW49vzwsQ99inBdgLpO86aPAshCTO7vyKCzVOASotkUbyQBQKT_Pyk/s1600/tumblr_mu53qtrl8v1sygzffo1_500.jpg" height="640" width="492" /></a></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-82880925901832909402014-08-22T04:09:00.003-07:002014-08-23T03:38:23.074-07:00Memento Mori*<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;">Dışbükey bir yeryüzü parçasında kendini görememenin yarattığı sahte genişlik duygusu. Art arda sıralanan çıplak tepelerde atan şafağın şiiri. Mavi göğün ardındaki karanlığı sakladığı aydınlık hızla yerleşiyor sararmış tarlalara. Deforme olmuş stabilize ve yer yer toprak yolda ilerleyen bir Lendrovır ve hiçbir şeyi umursamayan elma-erik peşindeki kargaların asimetrisi. Yoldan ayrılan daha küçük bir köy sapağı. Sabahın erken anlarının mütereddit adımları, köy mezarlığı, yaşlı kavaklar, ağır ağır artan tezek kokusu. Kırmızı şarap yüzlü yaşı olmayan bir köylü, gözlerine inmek üzere olan katarakt: Merhaba! Yürüyüp giden yaban. Unutulmuş ve kendiyle barışık bir hayat. Merak duygusunu yitirmiş, sorulardan uzak bir söylence. Bir yeryüzü parçasına dönüşmüş ölümsüzlük. Hayatın anlamını çoktan keşfetmiş, bellediği hızla da unutmuş nihilist hafiflik. Korkulan şeyle karşılaşmanın heyecanı: Büyük beyaz bir köpek yolun aynı yönünden yaklaşılan. Korkuyu hissetmesin diye yürümek aynı çizgide. Kibarca yol veriyor beyaz köpek. Yandan geçerken ilgisiz ve tembelce bakıp geçiyor üzerine yürüyen yabancının kabalığına aldırış etmeden. Dağlara yakışan bir jest gibi yürüyüp uzaklaşıyor geride kalan pişmanlık. Temassız ve başsız zehirden bir korku boyna asılı bir parçası bedenin. </span><br />
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;">Kifayetsiz ve çaresiz bir isim gibi Anahid. Narin boynu, incecik parmakları, ojeli tırnakları, varsıl bedeni... Bozulmuş bir dünyanın hüznü. Gomitas sinmiş suskunluğuna. Bir Ermeni ağıtını Fado gibi konuşuyor: İçe dokunan bir öykü dili. Erken gelen tüm ölümlerin yüz yıllık gecikmişliğiyle çürüyen tarih bakışları. Boşlukta yürümek kadar güzel olmalı dokunuşu. Var olmanın acısını unuttuğun o serinlik ânı, metafizik memeleri. Yürek burkan tepelerin arasından şenlikle akan nemli dudakları. </span><br />
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;">Güneşi de sütreleyen tepelerin serin gölgesinde korku yok. İnsansız, zamansız ve mekansız bir kayboluş. Beyaz köpeğin açık kahverengi gözlerindeki barış, Anahidin güneş görmemiş gülümseyişinin içindeki belli belirsiz savaş. Cinayet, ölüm, acı, gözyaşı, yağma, tacavüz, mülkiyet ve hırsla kurulmuş soğuk bir gerçeklik ve şekilsizlik kumkuması uygarlığı. Onu görünür kılan piyonlardan müteşekkil açlık; toplum. </span><br />
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;">Kürtçe konuşan Ermeni aşireti Vartan'ın iğfal edilmiş mirası uzanıyor boylu boyunca ayaklar altında. Anahid; çalınan o küçük kızın kadersiz güzelliği. Rahminde canlanmayı bekleyen iktidarlar. Yeşilin ve sarının bütün tonlarında mutsuzluk kalın bir battaniye gibi kaplıyor karayı, denizi, gezegeni, güneşleri, samanyolunu, galaksiyi... Asla cevabı bulunamayacak asıl soru: Neden? </span><br />
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;">Yol bitti. Belli belirsiz bir patika. Sarp tepenin kayalık taraflarına uzanan erişilmezliğin kuytusunda yeşermiş ağaçların esrarlı gölgeleri. Gittikçe darlaşan ve dikleşen tepelerin arasından akan suyun dinmeyen şakırtısı. Atılan her adım bir eksik atılmayan her adım bir fazla. Kaybolup gitmek hiç olmamışçasına şu koca tepelerin bilinmezliğinde. Anahidin sessizce inip kalkan göğsüyle ve beyaz köpeğin dost asaletinde. Sen koca bir yalansın Varto, insan aslı olmayan gerçeklik.</span><br />
<span style="font-size: x-small;"><br /></span>
<i><span style="font-size: x-small;">*Ölümü hatırlatan şey</span></i><br />
<div>
<br /></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-55104849138710942212014-06-22T04:25:00.001-07:002014-06-30T04:58:28.562-07:00İSTİF(R)A DİLEKÇESİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKo8hDKvZdvLPzET3sshTX6cH4coR5GCVQF8WJPsdvwn5NVg7q5hOyMSRCQa41sAojsgOibe5TT9DHh0KdA6AtopFX0mFuxWX-LIfG7Jd1yP_E3q_o4IisumJ4jVEiC9Ul5ZdfNQPqX8I/s1600/tumblr_lzsfnfG35E1qafu4to1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKo8hDKvZdvLPzET3sshTX6cH4coR5GCVQF8WJPsdvwn5NVg7q5hOyMSRCQa41sAojsgOibe5TT9DHh0KdA6AtopFX0mFuxWX-LIfG7Jd1yP_E3q_o4IisumJ4jVEiC9Ul5ZdfNQPqX8I/s400/tumblr_lzsfnfG35E1qafu4to1_500.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<i>Çalışmak, egemenlerin son on bin yıldır insanlığa dozu devamlı artan bir şekilde dayattıkları bir zordur. 19. yüzyıla kadar angarya ve kölelik gibi metotlarla baskıya dayanan yaptırımlar, 20. yüzyılda yerlerini teşviklere ve çok çalışmanın faziletlerini yücelten ahlaki propagandalara bıraktı. Çalışmamak ayıp oldu. Eskiden insanları zorla köle yapardık. Şimdi seve seve geliyorlar. Kapitalizmin en göz kamaştırıcı başarısı budur.<b>*</b> </i>Banksy şöyle der: Sabahları erken kalkan insanlar savaşa, ölüme ve kıtlığa neden oldular.<br />
<br />
Bugünden itibaren tek bir kişinin çıkarı ve refahı için sivil bir hiyerarşi ve otoriteyle yönetilen bu fabrikadan ayrılıyor emirlerinize itaat etmeyi reddediyorum.<br />
<br />
Korkuyla, şiddetle, tehditle, bağnazlıkla, milliyetçilikle, dinle kitleleri domine eden, sömüren, baskıcı ve katil devleti tüm kurumlarıyla var eden bu kapitalist şirketin tutsaklığından istif(r)a ediyorum. <br />
<br />
İhtiyaçların sonsuz kaynakların sınırlı olduğu ezberini bilim haline getirerek insanların beynini yıkarken reklamcılık gibi oksimoron bir sektör yaratarak tüketimi pohpohlayan ve gezegeni yaşanmaz bir hale sokan sisteminizden ayrılıyorum.<br />
<br />
İlerleme, kalkınma, büyüme adı altında yoksulları doyurmak için kutsallaştırılan ve alternatifsizleştirilen endüstriyalizmin ürettikleriyle yoksulluğun daha da arttığını görüyor işçilikten, emekçilikten sıyrılıp tembelliğe ve aylaklığa soyunuyorum.<br />
<br />
Kendime yetecek kadar üretip tüketerek, mümkün olduğunca az canlıya zarar vererek, kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden doğanın içinde dengeli ve mutlu yaşama hayali ve irademin içinde artık bu fabrikanın ve şirketinizin yeri yok.<br />
<br />
Başka bir hayat toprakla, çamurla, yeşille, kirle, kaosla mümkün olacak, beton ve çelikle sopalanmış ceberrut üretim çarklarınızın düzeniyle değil.<br />
<br />
Gereğinin yapılmasını ne rica ne de arz ediyor tahakküm dolu işinizden tüm bağımı koparıyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
*Emre Yılmaz - Genç Bir İşadamınanemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-31645680828825417592013-11-30T05:58:00.000-08:002013-11-30T05:58:48.859-08:00Uygar İnsan!-<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHeJ5PzCAoaMW0EIgKUPIABoXDaMqk2SnPzrVmeKvjGWahO_l46dpGkxU6sPGjuoAd4YEOybuQh12bJPrPot7AQrOpTAQJmBB4g_Lc9IxxOAUIZjigmHGlNkxqteXn2kkRJsbR0uaglLw/s1600/BWzq8NvESMayPzlgiSxUIg.jpeg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHeJ5PzCAoaMW0EIgKUPIABoXDaMqk2SnPzrVmeKvjGWahO_l46dpGkxU6sPGjuoAd4YEOybuQh12bJPrPot7AQrOpTAQJmBB4g_Lc9IxxOAUIZjigmHGlNkxqteXn2kkRJsbR0uaglLw/s400/BWzq8NvESMayPzlgiSxUIg.jpeg" /></a><br />
<br />
<i>Ey sen insanoğlu! İnsan olmayan hayvan türleri de senin kadar hayatın özneleridir ve aslında çıkarlarınız ortaktır. Akıl ve zekânla yeryüzüne hükmeden, hükmederken birçok canlıyı onulmaz ızdıraplarla yok eden ve kullanan asil insan, ancak habitatı koruyarak zeki olabileceğini anlayamayacak kadar acımasızsın sen. Tüm yaşam formlarına şefkat göstermenin çıkarına olduğu gerçeğine bilmene rağmen; türcülüğü, erkekliği, beyazlığı, vatanseverliği, müslümanlığı, yasaları ve kapitalizm anlamına gelen uygarlığı kutsamaya ve yüceltmeye devam ediyorsun. Hayvanları gıda, giyecek, eğlence ve bilim adına boğazlıyorken, heteroseksüel dışındaki ilişkileri horlayıp, şiddete maruz bırakıp, kadınları aşağılayıp özgürlüğüne düşkün olanlarını öldürüyorken, göçmenleri daha fazla çalıştırıp daha az ücret ödüyor ve yok sayıyorken, vatan adına etrafına hayali sınırlar çizdiğin kara parçaları için insanları ölüme gönderiyor efendilerini koruyorken, yalanların ve çıkarlarına payanda yaptığın korku ve hayal duvarı dinlerle insanları kuşatıyorken, anayasa adı verdiğin toplumsal aldatmacayla adaletsizliğe ve haksızlığa itirazı ve isyanı illegalleştiriyor, polis ve cezaevleriyle düzeni koruyorken, her şeye fiyat koyuyor ve her şeyi metalaştırıp tüm değerleri itibarsızlaştırıyorken uygarlık senin en değerli hazinendir! Sev ve koru onu!</i>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-15305172236721697002013-09-22T04:14:00.000-07:002013-09-28T00:17:25.888-07:00MEZAR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9F2fP2Exwh1G_pQLWxpj6XQJ5ere2kKotbfuJlD_oET3MadJT1N0dckwlGa8QA2wXuoi-caL99dYVwVQaNVsk_topkP9mHBY6FIxNNy_6NCCV-rkbAOGI1tErVT_bTnXmR4Gz2flWlnE/s1600/tumblr_mfg5riC8Yd1s1ob0ko1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9F2fP2Exwh1G_pQLWxpj6XQJ5ere2kKotbfuJlD_oET3MadJT1N0dckwlGa8QA2wXuoi-caL99dYVwVQaNVsk_topkP9mHBY6FIxNNy_6NCCV-rkbAOGI1tErVT_bTnXmR4Gz2flWlnE/s400/tumblr_mfg5riC8Yd1s1ob0ko1_500.jpg" /></a></div><b><br />
Pazar sabahı. Herhangi bir sabah. Sadece bir an. İçinde olduğumuz bir daha tekrarlanmayacak sonrası ve geçmişi olmayan sürecsiz bir hissediş zamanı. Hava kapalı ve serin. Kurşuni bulutlar kirli sokakların berraklığında, şiirsel. Hüzünlü, kaotik ve curcunalı bir panayırın sessiz gemileri bulutlar hızla yer değiştirmekte, elektrikli kırbaçlar şaklamakta gökyüzünün kuralsız trafiğinde. Yağmur yaklaşmakta. Güz kendini hissettiriyor iyiden iyiye artık. İyi uyuyamıyorum son zamanlarda. Dışarıdayım. Yağmur başlamış, kibarca yağıyor. Alışık olmadığım bir sessizlik ve durgunluk göze çarpıyor sokakların bu erken anlarında. Sahte bir sessizlik ve durağanlık. Kentlerdeki sessizlik ancak gürültüsüzlük anlamına gelir. Gerçek sessizlik doğadan kaynaklanan seslerin ahenkle yayılmasıdır. İnsanlar uyanınca yine bildik hırslarıyla koşturacak metalden atları ortalığı tozu dumana katacak kavgayla ve akılla. Yürüyorum. Bir yere yetişme derdim olmadan, yaşadığımı anlamaya ve hissetmeye çalışarak, yavaşça, havayı koklayarak. İşe giden insanlar var duraklarda bekleyen tek tük. Otobüsler kendilerini bekleyen müşterilerini fazla bekletmeden geliyor. Kaldırımlar bozulmuş. Kaldırım taşları sökülmüş. Yol kenarlarında kum yığınları var. Kaldırımları betondan yapıyorlar tüm İstanbul'da. Kent, uygarlık ve dünya baş eğmenin bir başka haline dönüşmekte hızla. <br />
<br />
Sokaklardan mahallelerden uzaklaşıyorum. Mahallenin sonunda, romanlardan fırlamış kasabanın ucundaki bir mezarlıkla yüzleşiyorum. İçindeki ağaçlar ve yeşilliği beni daha çok çekiyor kendine. İçeri giriyorum. Mezar taşlarında, yok olup gitmenin karamsar çaresizliğiyle acemice yazılmış anlamsız cümleler. Mezarlığın içinde yol ilerledikçe dar bir patikaya dönüşüyor. Her yer mezar taşları, duvarları, kafesleri ile parsellenmiş durumda. İnsanoğlunun ölmeden önce gömüleceği yeri satın alıp etrafını çevirip korumaya almasının budalalığının altında dünyaya egemen olmasının ve kendini evrenin en değerli varlığı ilan etmesinin salakça gururu yatıyor. Özünde doğadaki her sıradan elementten birkaçını barındıran cesetlere verilen bu gereksiz ehemniyet beni sinirlendiriyor. Ölünce ne bir mezar ne de bir mezar taşım olmasını istemezdim. O yüzden ne bir tereke ne de bir vasiyetim olacak. Mezarlığın içlerine dalıyorum. Ruhuna fatihalık mezarların, devrim şehitlerinin mezarlarını çiğniyorum. Yağmur hızlanıyor. İğne yapraklı sık bir çam ağacının duldasına sığınıyorum. Mezarlara, toprağa, üzerime düşen yağmur damlalarının huzur verici tıpırtılarını dinliyorum. Yavru bir köpek yakınlarda bir yerlerde ağlamaya başlıyor. Sesin geldiği yöne yöne doğru bakıyorum ama bir şey göremiyorum. Başka bir yetişkin köpek sese doğru koşuyor az ötemde, ses biraz sonra kesiliyor.<br />
<br />
Hiçbir şey yapmadan öylece bekliyorum. Yakınlarda bir parkta futbol oynayan insanların sinir bozucu naraları duyuluyor. İçimdeki ahenk bozuluyor. Kentlere, harekete, zorunluluklara, görevlere, tekdüzeliğe, sınırlara, bayraklara, dinlere, tanrılara inanan insanların oluşturduğu güce ve iktidara tapan insanların oluşturduğu bir toplu(m) mezarda olduğumun ayrımına varmama neden oluyor insan seslerini duymam. Bir hapislikten başka bir şey değil aslında yaşamım. Kendi kendimin esiriyim. Düşüncelerimle ve hayallerimle bile kurtulamıyorum esaretimden. Gittiğim, gideceğim her yere kendimi de götürüyorum, ne yazık. Ödediğim vergi sürekli güncellenen zulmün devletsel bedeli. Konuşmaktan ve karamsarlıktan başka bir eylemim yok. Pornografik bir hayat suratıma tükürülürken radikal bir değişimi sırtlayamamanın güçsüzlüğü ile diğer yanağımı çeviriyorum sadece alçakça.<br />
<br />
Mezarlıkta yürümeye devam ediyorum. Islanıyorum. Sabah tüm mevcudiyetiyle sürüyor. Sabahın bende uyandırdığı duyguların en baskını etrafımla ilgilenmiyor hatta durumun kimsesizliğini kullanıp ihtirasımı körüklüyor bu cesetler korunağında. Sevişmenin tanımsız heyecanı ve hazzı ile dolu, damarlarımdan akan kan, kalçalarım, kasıklarım. O etten kora dokunmak, emmek, içime almak, kamçılanmak, aşağılanmak istiyor bedenim. Yumuşak ve şefkatli yuvarlaklığımda kaybolmasını arzuluyorum cinsel bir şiddetin. Leş kokan cesedimin kokusunu alıyorum. <br />
<br />
Köpekler yanıma geliyor sonra. Başlarını okşuyorum. Koşulsuz bir sevgiyle karşılık veriyorlar kuyruklarını sallayarak ve gözlerime bakarak. Eve dönüyorum. Her şey boş ve anlamsız geliyor. Hiçbir şeye inanmak istemiyorum. Nihilist bir başıboşluğun, çürümüş bir benim için farketmezliğin, özgürlüğün mutsuzluğuyla bireyleşmenin avuntusuyla sarmalanıyorum. Şu evrende işgal ettiğimiz yerin hiçbir değeri yok. Bir bölü sonsuz sıfırdır. Bir araya geldiğim her bir atomun, kuarkın ve atom altı parçacığın sonsuzluğun bir parçası sadece. Bu dünyaya, amaçlara, aşklara yabancıyım ama ben aynı zamanda bu dünyayım. Saçma ve sapan. Eve giriyorum. Acıktım.<a nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-90895323279551671292013-07-07T00:18:00.002-07:002013-07-07T00:34:04.416-07:00FanteziSonunda otobüsten indim. Bir saatlik yolculuk, içerideki havasızlık, insan ve gürültü bulamacı mesafeyi daha da uzattı, hele ki bu otobüs yolculuğunun amacını hesaba katarsak! Taksim'deyim. Meydan; güvercinleri, çiçekçileri, deniz kokusu ve o yalancı özgürlük duygusuyla kucakladı beni. İstiklal'e doğru adımlıyorum. Kalabalık, her zamanki gibi boğuyor beni. Yerli yabancı bir sürü budala turist, sevgililer, polisler, eylem hazırlığındaki gazı alınmış aktivistler, öğrenciler, çocuklar, anneleri ve babaları bin yıllık caddenin ışıltısında süslü dükkanların önünde yürürken derinde bir yerde aşağılandığımı hissediyorum. İlk kez İstanbul'a gelen bir arkadaşımla birlikte İstiklal'de yürürken burasının güvenliği ile ilgili bir şaşkınlığını paylaşmıştı benimle: " Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesine kolaylıkla bombalı bir saldırı düzenlenebilir. Burayı korumak çok zor." demişti. Söylediği şeyin üzerinde biraz düşününce bu paranoyaklığın milliyetçilikle bağlantısını kurmam zor olmasa da bu düşüncenin birçok insan tarafından paylaşılması şaşkınlığımı azaltmıyor. Güzel olan bir şeyi yaşamaktansa onu korumak, onunla gurur duymak ve kirletmek demekti milliyetçilik ne de olsa.<br />
<br />
Yürümeye devam ediyorum yıkıcı bir sel gibi ama daha tahripkâr kalabalığın arasında. Kendimi hiçbir şeye ve yere ait hissedememenin başıbozukluğu ve insanların beni geren, tuhaf, garip ve tam olarak açıklayamadığım varlıkları yüzünden her yeri havaya uçuran napalm düşler kuruyorum. Tüm bunları düşünürken bir yanımla da tüm bunları düşünmemeyi telkin ediyorum kendime. Her zamankinden kolay oluyor primivist distopyanın doğrudan eylem planlarını kafamın içinden kovalamak. Çünkü, bir kadınla buluşmak için atıyorum adımlarımı, alıyorum nefeslerimi. Hafif esen rüzgarı tenimde daha bir başka hissederken kalbim biraz daha erotik çarpıyor sanki bugün.<br />
<br />
Buluşmak için biraz daha zaman var. Birkaç kitapçıya giriyorum. Sevdiğim yazarlara yakın olmak kitapların da çoğu şey gibi satılık olduğu gerçeğini bastırıyor bir an olsun. Kitap kokusu da iyi geliyor bana. Yürümeye devam ediyorum serin ve nem kokan İstiklal'in ara sokaklarının pitoresk mutsuzluğu üzerime siner, kaldırımların hüznü beni denizin mavi mutluluğuna sürüklerken.<br />
<br />
Güneş ısıtıyor sahilde, boğazın esintisi üşüyor, köpükler kirli kirli şakırdıyor, gökyüzü mavi, bulutlar beyaz, ufuk çizgisi diye bir şey yok. Ufuk yok beton var, bina var ve gördüğüm her şey yani tüm bu binalar, köprüler, korkuluklar, arabalar, tramvaylar, kir, beton, boğaz, insanlar, dünya, bulutlar, gökyüzü sınırlı bir zaman içinde yok olacaklar. Bu duyguyla avunuyorum ve acıktığımı hissediyorum.<br />
<br />
Balkan Lokantasına gidip kurufasulye, pilav ve salatayla karnımı tıka basa doyurup, vıcık vıcık insan sürtünmelerinin kuruttuğu dilimi birayla ıslatmak için bir birahaneye oturuyorum. Maltın, alkolün, soğuğun, suyun, kocaman ilk yudumu enfes. Eksikliklerle dolu hayatımdaki alışık olduğum ve kendime en bilindik duygum bana hızla yabancılaşıyor oturup bira içer dakikaların akmasını beklerken: Sabır.<br />
<br />
Buluşma ânım yaklaşıyor. içimdeki merak, heyecan, ihtiras, korku ve istek kasıklarımla omuzlarım arasında dolanıp durduğunu hissediyorum. Az sonra buluşacağım kadın gelecek. Bir adı yok, iki yılı aşan bir ilişkimiz var, ama hiç tensel bir tanışıklığımız olmadı. Sanal bir arkadaşlığın, dostluğun, sırdaşlığın, sevgililiğin mimsiz pikselleri bizi birbirimize bağlı tuttu. Artık tensel titreşimlerin, kokunun, tınının, yumuşaklığın, ıslaklığın perde alma zamanı.<br />
<br />
Taksim Anıtı'nda diğer insanlarla birlikte bekliyorum. Çok bekletmeden çıkageliyor. Karşımda şimdi, hayal ettiğimden çok daha genç ve çekici buluyorum. Vücuduyla ilk temasımı kalçasının bitip belinin başladığı sınıra elimi koyarak kuruyorum. Sarılıp arkadaşça öpüşüyoruz. Havayı değil yanaklarını öpüyorum, önce solu sonra sağı. Yanaklarını uzatışı güzel, sarılışı da, başını göğsüme dostça koyuşu da, saçlarının kokusu da, kendini beyaz yatak örtüsü, beyaz yastıklara ruhsuz otel odasındaki yatağa bırakışı da...<br />
<br />
Hep hayalini kurduğumuz bir an vardır, gerçekleştiği andan itibaren kurduğumuz hayal kadar güzel olmadığını anlamaya başlayıp hayal kırıklığına uğramaya başladığımız; bu otel odasında sıcak bedenlerimiz buna izin vermiyor. İlk andan itibaren karşılıklı haz bizi ele geçiriyor, dudaklarında kayboluyorum. Dudakları beni içine alıyor. Başka bir zamanın tatmadığım mutluluğunu damarlarıma enjekte ediyor dudakları. Bu lezzet, bu yumuşaklık, bu ıslak erotizm, bu kayboluş hiç bitmesin istiyorum.<br />
<br />
Bitmiyor, artıyor, dudaklar, dile el veriyor, diller, damağa, dişlere, diş etlerine, boğaza, çeneye, yanağa... Ağızlarımız, yapışıyor, sıvışıyor, sevişiyor, savaşıyor, barışıyor, sikişiyor... Dilini ağzıma soktukça garip ürpertilerle sarsılıyor bedenim, titriyorum, nefesim düzensizleşiyor, yüzümdeki kan çekiliyor. Dilimi emişi harika. Gözlerini kapatıyor dilime oral seks yaparken. Biraz sonra erkekliğime aynı şeyi yapacak olmasının provası bu.<br />
Sıvı transferi salyalarımızdan başladı bile. Acelemiz yok. Yılların sineye çekilmiş tensizliği bulduğu boşluklara yavaşça yerleşmeli. Gözlerini öpüyorum, kirpiklerini, kaşlarını, alnını, saçlarını, yanaklarını, çenesini... <br />
<br />
Kulaklarını emiyorum, kulaklarının memelerini, ensesindeki ayva tüylerinin kirpileştiğini görebiliyor, kıl diplerinin tomurcuklaştığını hissedebiliyorum dudaklarımla. Omuzlarının bitip boynunun başladığı yeri dişliyorum merhametle. Cılız bir inleme sesi kendini tekrar etmeye başlıyor. Sesinde belli belirsiz perişan bir mutluluk var. Boynunu, gerdanını, omuzlarını, kollarını, koltukaltlarını öpüyorum yavaş geçişlerle, dudaklarımdan çok dilimle. Yalayarak, somurarak ama incitmeden, kızartmadan, morartmadan aşkla.<br />
<br />
Sırada benim perişanlığım var. İlk gördüğümde anladığım o acımasız ikiz gerçek: Memeleri. Bu iki gözümün gördüğü en estetik, en eşsiz, en hiçbir kelimenin ifade edemeyeceği şeylerle gözlerimi doyuruyorum önce. Şimdi onlar bir dudak mesafesindeler. inanılması güç ama doğruluğu kesin iki gerçek avuçlarımda şimdi. Üzerinde yaşıyorum hatta; bağımsız bir ülkeyi ilhak etmiş olmanın militer gururuyla çekiyorum penisten bayrağımı mutlak teslimiyete. Kalp atışlarım hızlanıyor. Kulaklarımda hissediyorum kalbimin gümbürtüsünü. Yeni doğan kadar muhtacım o an memelerine, hayatla aramdaki tek bağ o çılgın tepeler.<br />
<br />
Yavaşça çıkarıyor üzerindekileri. Sütyeniyle kalıyor. Sutyenin kapasitesine sığmayan hacimdeki memeler fırlamaya hazır yüzüme. Öpüyorum onları. Dudaklarımın ucuyla, hafifçe, iç gıdıklayarak, nefesimi hohlayarak. İşkence bu. Karşılıklı bir işkence. Söküyorum sütyeninin kopçalarını. İki parlak ve yuvarlak gökgürültüsü, iki göğü yaran ateşli yıldırım, iki büyük deprem, iki piroplastik lav akıntısı, iki koldan birleşerek yıkan sel, iki tornado beni içine alıyor nefesimi keserek.<br />
<br />
Tüm ihtişamıyla karşımdalar. Başkaldırmış memeuçları, anarşinin bayrağına sarılmışlar; kırmızı ve siyah birleşmiş, bin yıldır yanan susuz çöl tabanının açlığını dindiren yağmurun renginde o memeuçları, havada kafa kafaya çarpışan iki Boeing-737 kadar alev saçan memeuçları ve ölüm kadar gerçekler ağzımın içinde. Dilimle tanımlamaya çalışıyorum dik ve sert memeuçlarının kaotik şekillerini. İkisi de şizoid bir akıl tutulmasının mükemmel özgünlüğünde kar taneleri.<br />
Yalayıp, öpüp, avuçlayıp, somurdukça memelerin gerçek sahibinin farkına varıyorum. Çünkü artık inlemeleri artıyor. Hırıltılı bir aha dönüşüyor göğüs kafesinden gelen nağmeler. İlerlemeye devam ediyor ağzım açlığının peşinden koşan ısrarcı bir kurt gibi. Göbeğine, yanlarına, karnına değiyor dişlerim, dilim ve neredeyse damağım. Hedefe koşan ok gibi iniyorum kasıklarına.<br />
<br />
Elleriyle bir çırpıda çıkarıp atıveriyor ıslanmış külodunu, kokusundan anlıyorum ıslaklığının. Küçük öpücükler konduruyourm önce, bacaklarının kasıklarıyla birleşen sınırlarına, kıvrımlarına, önünün tüysüz boşluğuna. Bitmeyen öpücükler, sabırlı öpücükler, kışkırtıcı öpücükler, alev öpücükler, sadist ve mazoşist öpücükler. Israrla öpüyorum vajinasının dört bir yanını ama o kutsal Kabeye, Taç Mahale, Çin Seddine, Babilin Asma Bahçelerine, Beyaz Saraya, Mısır Piramitlerine, Peri Bacalarına, İskenderiye Kütüphanesine hiç dokunmadan. Şimdi benim kadar sabırlı değil, elleri başımı okşar, yarığına doğru başımı ısrarla çekmeye çalışırken tüm hücreleri yala diye bağırırken bu anın muhteşemliği ile burnum sızlıyor. Ve gözlerimi açıyorum am'a: Cehennemin kapılarından boşanmış tüm günahlar dilimde, dilim bal kutusunda. <br />
<br />
Artık tutsaklığın önemi yok, geçen zamanın, istemediğimiz işlerde çalışmanın, can sıkıntısının, mutsuzluğun, dünya denen bu kötülük ormanının hiçbir değeri yok. Gerçek özgürlüktür şekerli bataklıkla ağzımın dolu olması. Dilim kaygan bir vadinin tüm yüzeyini kaplayan bir heyyula gibi gidip geliyor kukuda. Klitoris ve vajina kuyusu arasında kısa yolculuklar yapıyor dilim, dudaklarım ve dişlerim. Çıktığı en güzel yolculukta çamura gömülmesini diliyorum tekerimin sonsuza dek. Sımsıcak bir rüzgar şimdi nefesim, terli bedenim ısınıyor, yapışkan, kekremsi, ekşimtrak, pembe ve tatlı bir çağlayan akıyor bedenime, ağzıma, damağıma doluyor. Doymak bilmez bir at gibi içiyorum ihtirasla akan koyu peltemsi şeffaf sularını hörekesinden. Ve o koca dağ bir volkan gürlemesiyle patlıyor ağzımdayken. İrkilerek kasılıyor, titriyor, geriliyor ve mutlulukla gülümsüyor sevişmemimizin ortasında. Kıskanılası bir orgazm peydahlanıyor yüzünde.<br />
<br />
Şimdi sıra bende. Elleriyle soymaya başlıyor beni. Ve dokunuyor. Elleri sıcak ven emli. Kokusu güzel. Merakla ve hızla okşuyor ve öpüyor bedenimi. İtina ve özenle çıkarıyor baksırımı, gözlerini doyuruyor sertleşmiş kalın erkekliğimle. Dokunuyor, elliyor ve öpüyor. Kalın dudakları, güzel dişleri, maharetli diliyle yaşadığım en güzel oral sekse başlıyor. Aç bir hayvan kadar iştahlı, bir sanatçı kadar zarif, bir porno yıldızı kadar işine hakim. Kaygan bir ıslaklıkla zevk verirken dili salyaları hayalarıma süzülüyor usulca.<br />
<br />
İkimiz de zevkten çıldırıyoruz neredeyse. Üzerime çekiyorum. Ağzından öpüyorum uzun uzun. Milyonlarca yıl süren evrimin kıtaları birleştiren istencini duyumsuyorum damarlarımda. Dört ayağının üzerinde ortalıyorum yatakta. Dizlerinin mesafesini biraz daha açıyorum. Kalçaları havada. Şeftalisi dımdızlak ortada, küçük kıç deliği talepkar. Dilimi yarığa uyduruyorum ve itiyorum başımı içeri. Burnum kıç deliğinde. İyice ıslatıyorum nemli çayırını. Ayaklanıyorum. Sol elim kalçasını kavrıyor sağ elim kızgın demirimi sıkmaktayken dayıyorum yumuşakçaya. Vücudumun ağırlığını verirken dizlerimi kırıyor ve içeri dalıyor mantar tabancam. Cehennem kadar sıcak içerisi. Tiz bir çığlık duyuluyor odada. Coşkuyla gidip geliyorum üzerinde, hızla, sertçe, sarsılıyor bedeni.<br />
<br />
Sevişiyor durmadan, tempoyla, altalta, üstüste, yanyana. Tüm iç organları yer değiştirircesine sarsıntıyla pompalıyorum gücümü. Hiç tatmadığı zevklerin güzelliğini kazıyorum tenine. Tüm vücuduna atıyorum imzamı. Geldiğimi hissediyorum artık. Kasıklarımdaki sızı beni kasmakta. Artık hazırım. Kocaman açtırıyorum ağzını ve büyük bir taşkınlıkla bembeyaz boşalıyorum diline, boğazına, dudaklarına, ağzına... Çağlayanlar kadar şenim. Öpüşerek kutluyoruz birlikteliğimizin patlamış şampanyasını. Sırtüstü yatarken hâlâ içindeyken penisim ve paylaşırken spermlerimi, dudaklarından, dilinden...nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-16656407557201358092013-05-01T09:28:00.000-07:002013-05-04T02:05:55.649-07:00BİLFİİL MELANKOLİ<b>dizlerimdeki sızıdan anlıyorum <br />
baharın geldiğini<br />
omurlarımdaki sünepe fıtık<br />
haykırarak boyun eğerken sisteme<br />
otoyolda ezilmiş sarışın bir kediyle<br />
besleniyor saksağanlar<br />
belsoğukluğuna yakalanmış <br />
bir vajina kadar mutlu<br />
akdenizde süregiden <br />
bir günbatımı kadar mutsuzum<br />
geçici sorunlara<br />
kalıcı çözümler arıyor intiharım</b><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMPUGpB92x0ZIXIeIgCIvKPC57vAuSBQox2tnuh6eSD9YMvZgP7Mawt39eGDHXveVeYTWZGXYWgINFIvNhwhfHmUV7X_pbhbSdLLrQgVJgpCZwwMHhWLvWBY6DlWUslu81wDEcLlxMNDM/s1600/tumblr_mm2nq34cHb1rlx23xo1_500.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMPUGpB92x0ZIXIeIgCIvKPC57vAuSBQox2tnuh6eSD9YMvZgP7Mawt39eGDHXveVeYTWZGXYWgINFIvNhwhfHmUV7X_pbhbSdLLrQgVJgpCZwwMHhWLvWBY6DlWUslu81wDEcLlxMNDM/s320/tumblr_mm2nq34cHb1rlx23xo1_500.jpg" /></a>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-416264042101055402013-03-23T06:50:00.000-07:002013-03-23T06:50:02.552-07:00FUCKSPITAL THE SYSTEM<b>şişman, başörtülü, çocuklu <br />
ve geveze kadınlar var önümde<br />
daha zor iyileşmeyi beklemeyi ummak<br />
gelmesindense sıramın<br />
üstelik de bir türlü gelmezken <br />
baş mabeynci<br />
içindeki insan sevgisinden <br />
sanırım<br />
ortayolpedik sızılarım <br />
her geçen gün biraz daha azıyor<br />
kapılara asılı sarı çıkartmalara <br />
kayıyor gözlerim<br />
algım, uyarımsı afişi düzelterek okuyor:<br />
dikkat! intihar tehlikesi<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixVnO12LhJ1keTIdiMr88gb8kbiH2pUzjzo_UthvCWmj8Dcfry810uCxu2vCWKBp_9g8F7Esd2Yz06cBW-t6ziuLUUtydD_8qlBkVsLMNrRcMBI14N5mb2ZZc9PooHowCkSiSQ5-5GWhY/s1600/rad.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixVnO12LhJ1keTIdiMr88gb8kbiH2pUzjzo_UthvCWmj8Dcfry810uCxu2vCWKBp_9g8F7Esd2Yz06cBW-t6ziuLUUtydD_8qlBkVsLMNrRcMBI14N5mb2ZZc9PooHowCkSiSQ5-5GWhY/s320/rad.jpg" /></a></b>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-72362669383327461462013-03-23T06:35:00.000-07:002013-03-23T06:35:08.863-07:00GALATA KÖPRÜSÜ'NDE<i>üzerinde yürüdüğüm köprüde durdum<br />
korkuluklara biteviye dayandım<br />
etrafımda olan bitenleri izlemeye koyuldum<br />
her bir hücreme sinmiş anlamsızlık duygusuyla beraber<br />
beni teselli eden tek bir şey vardı bu kirli manzarada<br />
bu köprünün<br />
köprüden gürültüyle geçen arabaların ve tramvayların<br />
ellerinde telefonlar ve plastik torbalarla yürüyen mutlu insanların<br />
etraftaki binaların ve sarayların<br />
köprünün altından coşkuyla akan denizin<br />
denize rengini veren göğün<br />
göğe asılı duran beyaz bulutların<br />
bu koca dünyanın<br />
parlak güneşin<br />
görünmeyen tüm o yıldızların ve samanyollarının<br />
her şeyi bir arada tutan bu düzenin<br />
sınırlı bir zaman içerisinde<br />
mutlak bir gerçeklikle<br />
yok olup gideceğini<br />
biliyor olmamdı<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrfVRZnRimql5d2nZiZ4sS1XGFl9soqi3RxcWfV4gHntpg1iCIhpxbTIUv_dusDfaWFeQVNH30-lYOtYWTMkrEAfYXycDU1qRtVo7UPO8OUrDttxz4Kg-x47fNAFeovLLwS1-2LDpRcso/s1600/kad%C4%B1n-bacak1.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrfVRZnRimql5d2nZiZ4sS1XGFl9soqi3RxcWfV4gHntpg1iCIhpxbTIUv_dusDfaWFeQVNH30-lYOtYWTMkrEAfYXycDU1qRtVo7UPO8OUrDttxz4Kg-x47fNAFeovLLwS1-2LDpRcso/s320/kad%C4%B1n-bacak1.jpg" /></a></i><br />
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-61654982306160802372013-03-23T06:19:00.000-07:002013-03-23T06:19:10.971-07:00BİR ANLIK ZAAF<br />
<br />
Sarp tepenin kayalık sağrısına uzayarak düşen kendi gölgesi, yorucu bir günden kalan aydınlığı sabah salıvermek üzere usulca rehin alıyordu. Sessiz bir akşam yaklaşıyordu. Huzursuz bir gece uyanmaya hazırlanıyordu. Kadın kamufle olduğu kayalıkta karanlığın basmasını bekliyordu. Solgun ve sevecen bir yüzü vardı kadının. Güzel dik bir burnu, koyu renk gözleriyle küçük yüzü esmerliğini tamamlıyordu. Uzun saçları omuzuna astığı AK-47'den daha dikkat çekiciydi. Yalnız yolculuk ediyordu. Köyden aldığı otlu peynir, ekmek, domates ve ayranla akşam yemeğini yerken acele etmiyordu. Uzun bir gece vardı önünde, şansı varsa yarın sabah buluşma noktasında olacaktı.<br />
<br />
Bir yılı geçmişti kadının kırsala çıkışı. Doğu'da doğmuş her insan gibi hayatı siyasetin, mücadelenin, savaşın, acının içinde şekillenmişti. Dağlar onu çağırmıştı o da gitmişti çok da kararsızlık göstermeden. Şehirden kopması zor olmamıştı. Günlük kaygılardan, kalabalıktan, gelecek endişesinden, yavaş yavaş doğu şehirlerini ele geçiren kapitalizmden, aileden, okuldan, devletten, uygarlığın esaretinden sıyrılmıştı dağlarda. Şehirlerin görece güvenliğinin ardına sığınmış şiddeti artık bir kadın olarak üzerinde hissetmemesi en çok hoşuna giden şey olmuştu. Hesaplı sevgilerin kollandığı aşklardan uzaklığı onu mutlu kılıyordu. <br />
<br />
Doğaya aşık olmuştu. Kırsalı, dağları, ovaları, platoları, uçurumları, sarp yamaçları seviyordu... Dağların gün batımı kızıllaşan güneşi selamlayan vakurluğunu seviyordu... Yasaya, kanuna geçit vermeyen karlı zirveleri seviyordu... Derelerin serin yoldaşlığını, kuytuda yaktığı ateşin sıcak dostluğunu, ağaçların hayallerini süsleyen yeşilini, üzerine uzandığı toprağın bedenini saran anaçlığını seviyordu... Kekik kokusuyla esen nemli rüzgarların uzun saçlarının arasına sızmasını seviyordu... Uzun ve yorucu yürüyüşlerden sonra közde çay eşliğinde sırt üstü uzanmış dinlenirken daha da mavileşen gökyüzünü izlemeyi seviyordu... Ufka bakmayı, ufuktaki en uzak dağa ulaştığında başka bir uzak dağın zirvesinde mutlu olacağını hissetmeyi seviyordu... Doğada yaşayıp daha da sevip bağlandıkça, örgüt, önder, silah gibi araçların içinde büyüyen sınırsız özgürlük duygusunu baltaladığını anlamaya başlıyordu.<br />
<br />
Yalnızlığı öğrenmişti dağda bedeni. Bir mağarada, bir izbede, bir çatakta uyur kendi bedeniyle ısınırken içindeki ihtirası sevmişti. Kalbinden, göğsünden, memelerinden kasıklarına yayılan sızı, şehirlerdeki öğrenilmiş ihtirastan çok daha güzeldi. Şimdi burada, dağ ateşinin ve soluksuz bir kardelenin kesiştiği uzak imkansızlıklarda daha iyi anlıyordu aşkı sevgiyi ve her ikisini de daha anlamlı ve yaşanılır kılan ihtirasın büyüsünü. İhtiras, hayallerinin çimencil fantezilerine bürünen gizemli bir figür olarak sık sık öpüyordu dudaklarını, memelerini, gonca gülünü... İçgüdüsel olarak doğanın eril mucizesine ihtirasla sarılmıştı.<br />
<br />
Gece boyu yol almıştı kadın. Yorgundu. Karanlığın içinde yolunu bulmuş, simsiyah göğü aydınlatan zaman makineleri yıldızları, gök adaları hayranlıkla izlerken memelerinde hissettiği ihtirası kadına yoldaş olmuştu. Gün ışığı rehin alındığı yerden yavaşça kurtuluyordu göğü yararak. Yorgun bir rüzgar yıldız tozlarıyla birlikte güçsüzce esiyordu. Sabahın iyimserliğinde umut ve ihtiras kapıları açılan kadın, saçlarını açtı, gömleğinin birkaç düğmesini çözdü. Dikkati dağılmış, dudakları kızarmış, yanakları al al olmuştu gece boyu yürümenin yorgunluğu ve içinde hissettiği yoğun duygularla.<br />
<br />
Üzerinde buluşma noktası olan tepenin yamacına yaklaşmıştı. Son bir gayretle tepeye tırmanmaya başladı. Tepenin nirengisine varınca tek başına yolculuk etmenin tehlikesiyle yüzleşti. Atış mesafesinde bir askerle karşılaştı aniden. Çok uzunmuş gibi süren ama aslında çok kısa bir an yaşadılar karşılıklı göz göze. Asker kadını daha önce görmüş düşmanını tanımış ve silahına davranmıştı. Silah ateş aldı, patlayan barut sesi açık havada sessizliği yırttı. Yivinden ayrılan kurşun askeri buldu ve askerin cansız bedeni kontrolsüz bir şekilde yere düştü. Belli ki düşmanının kadın olduğunu anlayan asker tetiğe basmakta tereddüt etmiş fakat karşısına çıkan askerin bir erkek olduğunu anlayan kadın hiç tereddüt etmeden tetiği çekmişti. Erkeğin bir anlık zaafı kadının hayatını kurtarmıştı. Kadın hızla uzaklaşır rüzgar kadar güzel saçlarını peşinden sürüklerken dudaklarından bir özür cümlesi kırpışarak havalandı bulutlar ülkesine: Boynumu büküyorum yaşanmamışlığımıza.<br />
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-70409756435711246302013-03-03T08:09:00.000-08:002013-03-03T08:09:23.979-08:00IMAGINE ORGASMUS<br />
Hayal et alevden nefesimi yanlarında karnında ayva tüylerinde<br />
Göbeğinde parmaklarımın tırnaklarını<br />
Saçlarının karıştığını şakaklarıma <br />
Hayal et kulak memeni ezerken dudaklarımı<br />
Boynunun en mahrem noktasını bulduğunu dişlerimin<br />
Dilimin doyumsuz şekerli tadını<br />
Şefkatini ellerimin<br />
Kaslarımın acımasızlığını da hayal et<br />
Ve ötesini<br />
Yarığına hasret erkekliğimin nobran hallerini<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAx0XpKOWDW_2PH1KVDGPWX0FerqROzyCnJ03GH-FcQA52zxwqHJZ6cpVXGNGru214WHKCd_4aBFequcp2HX0c07YN5vzjtRRcuGdgzFqRr_A1jM_IkFBy31iSF5EpzsmSTsDWmjyRQ3o/s1600/tumblr_mgzusnxF0t1ryyrs2o1_400.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAx0XpKOWDW_2PH1KVDGPWX0FerqROzyCnJ03GH-FcQA52zxwqHJZ6cpVXGNGru214WHKCd_4aBFequcp2HX0c07YN5vzjtRRcuGdgzFqRr_A1jM_IkFBy31iSF5EpzsmSTsDWmjyRQ3o/s320/tumblr_mgzusnxF0t1ryyrs2o1_400.jpg" /></a>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-11261010697839602612013-02-02T03:04:00.000-08:002013-02-02T03:06:59.957-08:00VAR OLMANIN ACISI TATLISIYLA SEVİŞİRKEN<b>Sabah olmuş<br />
Yaşıyorun<br />
Güneş yine batıdan doğdun farkında mısın?<br />
Girdin mutfağa yine<br />
Elma dilimli patates yine<br />
Kızıl çay yine<br />
Baba niye dışarı boşalmadın?<br />
Ya sen Allahım: <br />
Neden doğurdun beni?<br />
Hep sızlıyor kasıklarım<br />
Çiğdem gelemezken<br />
Çelik'e sperm veremezken<br />
Hayvanlar tutunamazken<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin-OzacwrJo11XDs4WhXZhbBu_-7kQv8-svsmunr_g0oTq1-iGkHGs94qDN-9KzabcHEEhbtP9-M-FD2eiBqUVZ_-vkqPAuRoqlFuKJTBNN1nLm2ImDbY3oQKvP6pd_w_PMVcWnooBFlo/s1600/tumblr_m5rpl54tq41r71jb6o1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin-OzacwrJo11XDs4WhXZhbBu_-7kQv8-svsmunr_g0oTq1-iGkHGs94qDN-9KzabcHEEhbtP9-M-FD2eiBqUVZ_-vkqPAuRoqlFuKJTBNN1nLm2ImDbY3oQKvP6pd_w_PMVcWnooBFlo/s400/tumblr_m5rpl54tq41r71jb6o1_500.jpg" /></a></div><br />
</b>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-6437590390471027072012-12-09T11:53:00.002-08:002012-12-09T11:53:18.175-08:00TOPLUM<br />
<b>Kendinden farklı olanı görünür ve görünmez yöntemlerle baskı altına alarak normalleştirip, sıradanlaştırıp, ötekileştirerek herkesin tektipleşerek birbirine benzemesine neden olan, kendini, insanı, hayatı, evreni düşünmeyi, sorgulamayı, şüphe etmeyi bırak; düşüncenin kendisinden ya da en azından empatinin varlığından rahatsız olan, bulunduğu ortama hemen adapte olup yerleşerek, kendi ekosistemi dahil tüm habitatı yok etme pahasına hızla çoğalan, sınırlı bir dünyada sınırsızca büyümeye, ilerlemeye, kalkınmaya kendini delice inandırarak devletler, ideolojiler, dinler, liderler üreten, kişi kültü ve Tanrı yaratmaya sevdalı, otorite ve hiyerarşinin tutsak eden yıkımındansa küçük çıkarlarını polisle, askerle, gardiyanlarla hapishanelerle, işkencehanelerle korumasına göz yuman, zenginliğini ve gücünü korumak için uydurduklarıyla yarattığı kurbanlarını cezalandıran sisteme hukuk diyen, yeryüzünün kaynaklarını acımasızca elinde tutarak diğerlerini yeryüzünün lanetlileri haline getiren zenginler için okula giden, meslek edinen, çalışan, kendi türünden başka türlere yaşam hakkı bile tanımayan türcü, dedikoducu, goygoycu, keraneci, cinsiyetçi, homofobik, transfobik, oportünist, makyevelist, nepotik, otofajik, yalancı, bencil, egoist, narsist, kurnaz, ırkçı, zenofobik 'orospu' çocuklarından oluşan kalabalığa toplum denir.</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQSCrH0y_HWx_FHj9hEky5C8_5IAfeYKI91vE9GrZeKwDpEqFJCme6YoNxcisGNk2Oq9zaZGoKJK7gtKuDVf_sajh81LzPZGgtW9C4RTl2na8Mc9EkyNAft3jUFcanpbsbio-t6quiQBw/s1600/tumblr_meqihlXjTk1rcs0n7o1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQSCrH0y_HWx_FHj9hEky5C8_5IAfeYKI91vE9GrZeKwDpEqFJCme6YoNxcisGNk2Oq9zaZGoKJK7gtKuDVf_sajh81LzPZGgtW9C4RTl2na8Mc9EkyNAft3jUFcanpbsbio-t6quiQBw/s400/tumblr_meqihlXjTk1rcs0n7o1_500.jpg" width="400" /></a></div><br />
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-11235921754074450102012-08-18T08:29:00.000-07:002012-08-18T08:29:34.975-07:00OKSİMORON YAZILAMAİki martı oynaşıyordu çığlık çığlığa çatıda<br />
sokaklarla yatıyordu izmarit<br />
kuyruksuz kediler ve küpeli köpekler için<br />
hiçbir şey ifade etmiyordu<br />
işçi sınıfının savaşması<br />
sosyalizmin kazanması<br />
iki martı sevişiyordu çatıda çığlık çığlığa<br />
kadınlar vardı<br />
ben vardım<br />
duvarlar vardı<br />
hiçlik yoktu<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgslmCrZm2-pyhdRUrlsZW8onwHR2h4b-DoxSzswY85QG5hiPfw7zMeBrIdx3E2oVzjYYOQLdZ2_S9hUc3iqO9HwYeyR0MSLha4p-6_kCzGpuRmxrSfg3egLRUsKnjd3Nl30_Gbg42VNlg/s1600/tumblr_m8xcjuvcd11qguwhso1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgslmCrZm2-pyhdRUrlsZW8onwHR2h4b-DoxSzswY85QG5hiPfw7zMeBrIdx3E2oVzjYYOQLdZ2_S9hUc3iqO9HwYeyR0MSLha4p-6_kCzGpuRmxrSfg3egLRUsKnjd3Nl30_Gbg42VNlg/s320/tumblr_m8xcjuvcd11qguwhso1_500.jpg" width="320" /></a></div>
<br />nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-37958889889780045262012-08-13T07:02:00.000-07:002012-08-17T22:53:24.998-07:00YILDIZLAR KENTLERDE PARLAMAZGün bitti betondan ve motordan muzdarip<br />
<div>
Az sonra odanın uygarlıktan kalan son ışıkları da kapanacak ve</div>
<div>
Yıldızlarla baş başa kalacağım</div>
<div>
Başımı kaldırsam değecek yıldızlara</div>
<div>
Elimi uzatsam dokunacağım</div>
<div>
Ben astım onları oraya çünkü</div>
<div>
Hani şu fosforlu plastikten yıldızları</div>
<div>
Yatak odamın tavanına</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GL1b1dUbvWmGRDWuRdBEWXPT7X0bixjZHfAa-xQJ1f03rhxJfGwZxNIjk2RisURKqoYiabYgBtwMQGvfMlfrASDOtX-XiZOW9d75HWUC4yZHpS-gezTFBf6ZRNodhQGrO1DezMuhFLc/s1600/tumblr_m7mpoq6Pjj1ql2pkjo1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GL1b1dUbvWmGRDWuRdBEWXPT7X0bixjZHfAa-xQJ1f03rhxJfGwZxNIjk2RisURKqoYiabYgBtwMQGvfMlfrASDOtX-XiZOW9d75HWUC4yZHpS-gezTFBf6ZRNodhQGrO1DezMuhFLc/s320/tumblr_m7mpoq6Pjj1ql2pkjo1_500.jpg" width="239" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-20980402496040755232012-06-09T03:37:00.000-07:002012-06-09T03:37:10.115-07:00İnsan Olmak<div class="uiStreamMessage" data-ft="{"type":1,"tn":"K"}">
<b><span class="messageBody" data-ft="{"type":3}">Tavuklar
ve balıklar hariç her yıl elli milyardan fazla hayvanı sırf damak tadı,
alışkanlıklar, tekno-endüstriyel sistemin hipnozları, içimizdeki en
görünür ama sürekli yadsınan şiddet yüzünden acı, ağrı, işkence ve
hırsla boğazlar ve böylece cesetlerinin yer, ilaç sektöründe kesip
biçerek denek yapar, kürkleri için derilerinin yüzer, üzerimize giyer,
ayağımıza takar birer eşyaya indirger, küfürlerimize, hakaretlerimize
konu edinerek aşağılık komplekslerimizden kurtulmaya çalışır, üstelik
bunları yaparken de aynı dünyaya ait olduğumuz ve eşit olduğumuz gerçeğini
saklayan insan toplumu olarak, faşist, soykırımcı, barbar, yağmacı,
işgalci bozguncularız sadece.</span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSvuorpVf68RaoMf77Dn_IpK1EdYjye0tVe8-NqeZz4yP8LwvmCLhMqIaV7gN9JT3kW9DOxKUQPfwWpKggIJiPPQR1Jh3ODjpKkgQTOQLwRfHJRN6P5hMs7ha4IBtY-MPviEZzHgrmWYI/s1600/behuman_by_inanimis-d4hw853.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSvuorpVf68RaoMf77Dn_IpK1EdYjye0tVe8-NqeZz4yP8LwvmCLhMqIaV7gN9JT3kW9DOxKUQPfwWpKggIJiPPQR1Jh3ODjpKkgQTOQLwRfHJRN6P5hMs7ha4IBtY-MPviEZzHgrmWYI/s1600/behuman_by_inanimis-d4hw853.jpg" /></a></div>
<div class="uiStreamMessage" data-ft="{"type":1,"tn":"K"}">
<br /></div>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-59896990820575757272012-06-03T04:20:00.001-07:002012-06-03T04:21:40.814-07:00VAJİNUSMUS SEROTONİN<i><b>Kucağında bir çift semiramis</b></i><br />
<i><b>Topluyor parmakları </b></i><br />
<i><b>Defne yapraklarıyla doyumsuz incirleri</b></i><br />
<i><b>Damağında vulvasının tadı kadının</b></i><br />
<i><b>Çılgın magmasına batmış</b></i><br />
<i><b>Yapışkan kırbacı</b></i><br />
<i><b>Eriyor tüm anlamlarından </b></i><br />
<i><b>Yırtılır soyunur tekleşirken</b></i><br />
<i><b>İsyankar bedenleri</b></i><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_HoK65DN8neN3SDL4CWIcBAZhWrFTpn3cmz6iegG0OfD2Z2ZYdUsjXGr6k311owwYxTKB-HixkAfgzyrOPJJ4_lS_-9UrWEvPLNgnGCVMsflaoGoQWM00rwfPYxQ47poLpJjTPPN1REM/s1600/tumblr_lpvrlc0w7P1qgru30o1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="285" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_HoK65DN8neN3SDL4CWIcBAZhWrFTpn3cmz6iegG0OfD2Z2ZYdUsjXGr6k311owwYxTKB-HixkAfgzyrOPJJ4_lS_-9UrWEvPLNgnGCVMsflaoGoQWM00rwfPYxQ47poLpJjTPPN1REM/s400/tumblr_lpvrlc0w7P1qgru30o1_500.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<span id="goog_875519222"></span><span id="goog_875519223"></span>nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-81861252490034439302012-06-03T03:51:00.000-07:002012-06-03T03:51:03.278-07:00Erotik İsyan<span style="font-size: small;"><b>Şu an yapacak fazla bir şeyim yok, özgürlük duygumu kaybetmemeye çalışmaktan hayallerimden ve içimde birikmeye devam eden isyanı eylemsizliğimle körüklemeye çalışmaktan başka. Ama yaşadığım iki kişilik bir yalnızlık, seni seviyorum çünkü. Seni ve her şeyinle var olabilen tüm ayrımsılıklarını. Aşkın ve sevgin, kalbinin tüm gökkuşağı duyguları tek çıkışım. Önümde dikilen bedeninle asıyorum ben isyan bayrağını şimdilik sadece bedenime. </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b>Devletin, uygarlığın, şirketlerin karşı konulamaz gibi görünen gücüne iradesizlik ve işbirlikçiliğimle boyun eğer, şehirlerde yaşamanın bedelini onlara hizmet ederek öderken; kaybedeceğim şeylerin her birisini, emeğimin tüm kazanımları gül motifli, kahverengi, emilesi meme uçlarına, bembeyaz ve pahabiçilemez o yumuşacık, peltemsi göbeğin için feda etmek istiyorum.</b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b>Ticari amaçlar ve kar uğruna insanları ve tüm canlıları köleleştiren, istemediği işlerde ve yok pahasına çalıştıran tüm otoriter ve hiyerarşik yapılanmaların çelikten güvenlik ağlarını alev alev yakıp yok etmek istiyorum; öpmeye doyamayacağım ve aklımdan çıkaramadığım dudakların, sıcak dilin ve boynun için.</b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b>Tanrının kabullendirip; aileler, devletler, şirketler, toplumsal ahlaksızlık ve topyekün baskıcı bir sistem olarak bizi bizden koparan tüm kurum ve işleyişlerin kör ve oksijensiz bir foseptik bataklığında sonsuza değin yok olmasını diliyorum; ıslak, kırmızı, etli yarığın için hiç gözümü kırpmadan.</b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b>Ah o hayallerimi süsleyen kasıkların, kalçaların, ıslaklığın, bedeninin saldığı çıldırtıcı koku. Önünde diz çökmüşken emrine aldığın dudaklarım ve dilimle kendimden geçmişken billurdan, mis kokan, sımsıcak, kabarık, parlak vulvan için sadece, bu devleti yıkmak istiyorum. </b></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Vb51JqQTd2I5v20ONg0cXd7oy1NRmOpIKbpfsz0pOCAASn4vpOl73wPvtWZbVZxCTUgGsD43PvcAaONIq18biRVa-7aTJ7yzwyIlkphzlvGkqlX0pipACH3YbH1l6hDj5IIsiNJIKuI/s1600/tumblr_m510e6mmrn1rvnlnio1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Vb51JqQTd2I5v20ONg0cXd7oy1NRmOpIKbpfsz0pOCAASn4vpOl73wPvtWZbVZxCTUgGsD43PvcAaONIq18biRVa-7aTJ7yzwyIlkphzlvGkqlX0pipACH3YbH1l6hDj5IIsiNJIKuI/s1600/tumblr_m510e6mmrn1rvnlnio1_500.jpg" /></a></div>
<br />nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7030116587940611133.post-19654366064115310512012-04-30T23:48:00.000-07:002012-04-30T23:48:54.902-07:00Bir Mayıs<b>İktidar ve toplum tarafından yaşam adı verilen bu şiddet cangılında sana biçilen rolleri oynamaktan ne zaman vazgeçeceksin? Ailede sorumluluk sahibi anne-baba, okulda başarılı öğrenci, orduda kahraman asker, iş yerinde çalışkan eleman, ülkede vergisini veren dürüst vatandaş, toplumda ahlak sahibi ve namuslu, ahirette samimi müslüman. Velhasıl kapitalist ilişkiler sistemi içinde kazanma hırsının, mülkiyet duygusun hissizleştirdiği sürekli tüketmeye doğaya ve diğer canlılara zarar vermeye endeksli yaşamaktır aslında sana dayatılan. Devletin ve şirketlerin kontrolünde yapacakların ve yapamayacakların anayasa denen bir diktatörlük manzumesi tarafından belirlenen sistemin gönüllü bir esirisin sen. Bütün iktidarlar kötüdür ve seni tutsak eder; aileni terket, okulu as, fabrikayı işgal et, devleti parçala,suçu ve suçluyu öv, evlenme seviş, tanrıyı öldür, vegan ol. Bu sistemi terket, kendi ilişkiler ağını kur. İşte o zaman sistem çökecektir. Asıl isyan ve devrim o zaman gelecek ve özgürleşeceksin. Benim bir mayıstan anladığım budur, devletin izniyle elinde bayrak askeri kortejler oluşturarak geçit törenleri düzenlemek iktidarı türlü şekillerde yeniden yaratmaktır<i></i></b>.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPPnggBhR2v4YeeF7OZw_vla3yx8-ufftQQMLW5v4cRiBLEm3OuEzdyx0x7SXLGt5Szy6_SkNjpBrTY1__MMTH6aPDx8VCjONeaZT7e_xLzest26N3exllJvYpoFwy1ZnEP70Z0f2Bao4/s1600/tumblr_m38c10KAvs1rumo3so1_500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPPnggBhR2v4YeeF7OZw_vla3yx8-ufftQQMLW5v4cRiBLEm3OuEzdyx0x7SXLGt5Szy6_SkNjpBrTY1__MMTH6aPDx8VCjONeaZT7e_xLzest26N3exllJvYpoFwy1ZnEP70Z0f2Bao4/s400/tumblr_m38c10KAvs1rumo3so1_500.jpg" /></a></div><br />nemohttp://www.blogger.com/profile/12745888006991624617noreply@blogger.com5